Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un, Harp Akademileri Komutanlığı'ndaki konuşması üzerine hayli değerlendirme yapıldı. Mesajlar dizisinde yer verilmesini umduğumuz bir başlık daha vardı. "Küresel kriz çerçevesinde bölgesel çatışma riskleri ve yeni güvenlik tehditleri!"
Org. Başbuğ'un iç ve dış ekonomik gelişmeleri yakından izlediğini, hatta literatüre geçen yabancı yayınları bile okuduğunu duyuyoruz. Kuşkusuz entelektüel ilginin yanında Genelkurmay Başkanı'nı Türkiye ekonomisi üzerinde düşünmeye zorlayan bir alan var.
O alan "istihdam."
Zira işsizlik sarmalı, terörle mücadeleyi giderek karmaşık hale getiriyor. Bu nedenle özel sektörün borçlarından, firmaların yeni iş yaratma kapasitesine, küresel krizinde çıkış zamanlamasından Hükümet'in aldığı önlemlere kadar pek çok faktör, askerin yakın izleme sınırları içinde. Org. Başbuğ, konuşmalarının terörle mücadele eksenli bölümlerinde gençlere, işsiz ve umutsuz kitlelere vurgu yapıyor. Örgüte katılanların yaklaşık yüzde 70'inin 14-20 yaş grubunda olması, 10 yıl kadar örgütün pençesinde kalması dikkate değer veriler. Genelkurmay Başkanı'nın, "14-18 yaş arası en hassas kitle. Bu gençleri örgütün elinden kurtarabilirsek çok ciddi bir iş yapmış oluruz" vurgusu boşuna değil. Üstelik asker, sadece Hakkari veya Tunceli'ye odaklanmıyor. İstanbul da Mersin de bu kapsamda. O nedenle Org. Başbuğ'un Eylül 2008'deki, "Keşke kampanya düzenleseniz de bu çocuklardaki işsizliği tespit etsek. Keşke sivil toplum örgütleri bir araya gelse de bunlara iş olanağı sağlasa. Meslek liseleri, bu işin kilit noktası, keşke meslek liseleri fazla açılsa" çağrısı bugünkü şartlarda özel önem kazanıyor.
Çünkü komutanlar, işsizlikle terör örgütüne katılım arasında doğrusal bağ kuruyorlar. "GAP yatırımlarının hızlandırılması, İşsizlik Sigortası Fonu'ndan sağlanan kaynakla her ilin ihtiyacına göre iş garantili kurslar açılması, genç ve kadın istihdamında sigorta yükünün devlet tarafından karşılanması" bu yüzden önemseniyor.
Askeri kanatta yer yer Hükümet'in krize müdahale amaçlı önlemlerini sokaktaki insana yeterince anlatamadığı kanaatini de gözlemliyoruz.
537 bin şanslı insan
Ve kritik eşik, Nisan 2009 tarihli Katılım Öncesi Ekonomik Program'ın 28. sayfasında göze çarpıyor. Türkiye'de son yıllarda ortalama yüzde 9.9 düzeyinde seyreden işsizlik oranı, ekonominin küçüldüğü bu yıl yüzde 13.5'a tırmanacak. Vahim olanı ise yüzde 3.3 büyüme öngörülen 2010 yılı ile yüzde 4.5 büyüme beklenen 2011 yıllarında da işsizlik oranının azalmayacak ve yüzde 13.9'u bulacak olması. Sadece 2009'da en az 390 bin kişi işini kaybedecek . 2010'da 215 bin, 2011'de ise 322 bin kişiye yeni iş imkanı ancak yaratılacak. 2 yıllık sayı 537 binde kalacak.
Oysa Türkiye'nin her yıl ilave 750 bin gencine iş sahası açması gerekiyor. İşte bu gerekçeyle IMF pazarlıklarında, Dünya Bankası'nın desteği de alınarak ülkedeki "mesleksizlik" sorununun aşılması için orta vadeli yeni bir program yapılması isteniyor. Aksi taktirde, işsizlik tablosunun ağır siyasi ve toplumsal sonuçları bir iki yılda kendini gösterebilir. Daha şimdiden emniyet ve jandarma verileri özellikle büyük kentlerde mala karşı suçlarda kıpırdama olduğuna işaret ediyor.
Hal böyleyken, "Biz, krizlere dayanıklıyız. Aile bağlarımız güçlü" edebiyatı ile avunamayız. Mavi yakalı işsizler için geçerli sayılabilecek bu tez, masa başında çalışırken işsiz kalan beyaz yakalıları hiç ama hiç teselli etmiyor. Türkiye halkı, anne baba desteği ile çarkı çevirme kontenjanını 2001 krizinden sonra kullandı.
Tabii bu arada bankacılık dışı kesimin yani şirketlerin dış borcunun 111.5 milyar doları aştığını, 35.4 milyar doları 2009'da olmak üzere 2011'e kadar 67 milyar dolar borç ödeneceği gerçeğini de gözden uzak tutamayız. Özel sektör dış borcunun yüzde 70'i 250 büyük firmada yoğunlaşıyor. Bu firmaların, küçülen global pazarlarda döviz geliri elde etme kapasitesi reel sektöre yönelik endişe katsayısını azaltabileceği gibi tersine, daralan pazardan kaybedilen paylar da iç piyasada ani kur hareketlerinin tetikleyicisi olabilecek.