İsmet İnönü, Atatürk'ün son bir yılında gözden düşmüştü. Tunceli Harekâtı'na muhalefet etmesi bardağı taşıran son damla olmuştu. Başbakanlıktan alındı. Yerine Celal Bayar atandı. CHP'nin tek parti devletinde, basında adı bile anılamıyordu.
Ne var ki aynı devlet, Gazi'nin ölümünün ardından iktidarı alan İnönü'yü Milli Şef ilan ediverdi. O da paralardan resmini kaldırmak dâhil Atatürk kültünü geride bırakmak için pek çok adım attı.
Öyle ki İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçildiği 11 Kasım 1938'den Demokrat Parti'nin iktidara geldiği 14 Mayıs 1950'ye kadar Türkiye'de, hatta CHP içinde Atatürkçülük ancak marjinal bir söylemdi.
***
ATATÜRKÇÜLÜK, DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNDE İCAT EDİLDİ
Halkın ezici çoğunluğu, iktidarı CHP bürokrasisinin elinden alınca Atatürkçülük raftan indirildi. Masaya konuldu.
Bir anda Atatürk'ün Etnografya Müzesi'nde unutulan naaşı hatırlandı mesela. Demokrat Parti hükümeti apar topar Anıtkabir'in inşaatını bitirdi.
Atatürk'ün izlerini silmek için aportta bekleyenlere de bir şey yapılmalıydı. Hayır, Cumhurbaşkanı olunca ilk işi Dolmabahçe'deki Atatürk heykelini kaldıran CHP'nin Milli Şefi'ne karşı değil tabii ki... Artık tehdit, Atatürk'ün İnönü'nün yerine başbakan atadığı Celal Bayar'dı. Derhal Atatürk'ü Koruma Kanunu çıkartıldı!
Siz buna CHP bürokrasisini koruma kanunu diyebilirsiniz.
Zira 27 yıl boyunca sadece CHP'li bürokratların girdiği devlet aygıtı bir anda Atatürkçü oluvermişti.
Öyle ki, 10 yıl sonra 27 Mayıs'ta 1960'ta seçimle işbaşına gelmiş iktidarı silah zoruyla devireceklerdi.
***
ATATÜRK'E RAĞMEN ATATÜRKÇÜLÜK
27 Mayıs darbecileri, CHP'nin oyla iktidara gelemeyeceğini anladıkları için bu kez işi sıkı tuttular. Siyasi iktidarlar değişse de ebediyen askeri-sivil ve yargı bürokrasisini kaybetmemek için Atatürk'ün yaptığı Anayasa'yı bile değiştirdiler!
"Doktrin istemem, sonra donar kalırız, biz yürüyüş hâlindeyiz" diyen Atatürk'ten bir ideoloji çıkarttılar. Gerektiğinde darbe yapan aksiyoner Kemalizmi icat ettiler. Sola da yamadılar.
O gün bugündür Atatürk'le aldatanların bu istismar mekanizması şıkır şıkır çalışıyor. Belki CHP'yi başa getirmiyor ama muhalefetin iktidarından da düşürmüyor.
Siz de görüyorsunuz işte...
"Sevgili Sezen"den, söze "Ah çocuk" diye empati yaparak başlayan ülkenin eski başbakanına kadar herkes yine aynı gündemle ayakta. Okyanus ötesindeki fareler bile...
Evet, aile terbiyesi almamış, sopalık bir liseli, kitabının ilk sayfasından kopardığı Atatürk resmini orasına burasına sürmüş.
***
ATATÜRK'E ZARAR VERMEK BU KADAR KOLAY MI?
Peki 17 yaşındaki bir liseli niye böyle bir şey yapar?
Cevap, "Köpek ne için orasını yalar?" sorusunun içinde gizli.
Çünkü yalayabiliyordur da ondan...
Çünkü ergenler, beşikten mezara kadar aynı masalların tarih diye okutulduğu okullarda, medyada Atatürk'ü, Atatürk istismarcılarının yazdığı ninnilerden öğreniyorlar.
Çünkü Atatürk'ü, üzerinde Gazi'nin imzası olan kadehlerle kafayı bulunca Atatürkçülük oynayanlar, saçını sarıya boyayıp gözüne mavi lens takanlar, ayıbını baklava desenli Atatürk süveteriyle örtmeye çalışanlar gibi sanıyorlar.
Çünkü Atatürk'ün heykelinin ayağını kırınca, resmini yırtınca bir yasayı, kuralı çiğnemiş, gerçekten bir şeye zarar vermiş, mesajını iletmiş olacaklarına inanıyorlar.
Çünkü varlığı bir lidere, siyasetçiye, Atatürk'e hakaret olan Koruma Kanunu, çoluğa çocuğa bile Atatürk'ün manevi hatırasına hakaret edebilme olasılığı sağlıyor.
Çünkü tarihi ezberleri sorgulayanları susturup, Atatürk istismarcılarına ve onların simetrisindeki Atatürk'le kafayı bozmuş meczuplara alan açıyor.
Bir asırdır adını ağzımızdan düşürmesek de hiç anlamadığımız, tanımadığımız, araçsallaştırdığımız Atatürk'ü konuşmaya devam edelim.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz