Fazıl Say'ın 23 Nisan'da gururla sunduğu "100. Yıl Marşı"na bir dakika dayanabildim. Ama üzerine yazacağım için sonuna kadar dinlemeliydim.
Sesi kıstım ne var ki katlanılacak gibi değildi. Marşın "ver ver ver ver" nakaratını "mehteri" diye tamamlayarak dikkatimi dağıtmaya çalıştım, nafile...
Artık marş sevmediğim için ön yargılı olabileceğimi düşünerek "Say severlerin" yorumlarına da bakayım dedim...
Marşı Twitter hesabında paylaşan Say'ın takipçilerinin de ortaya çıkan işi beğenmediklerini gördüm.
Sanatçıya "Herkes işini yapsın lütfen siyasetle ilgilen diyen" bile vardı.
Moralini bozmasın.
Sorun yalnızca zamanını politik tartışmalarda slogan atarak geçiren Say'ın körelttiği yeteneğiyle ilgili olmayabilir.
***
Geçen hafta da yazdım, Say'ın simetrisindeki AK Partili sanatçıların son dönemlerde bestelediği marşlarda da durum farklı değil.
Aynı eğretilik, zorlama onlar da göze çarpıyor.
Bence sorun, "
Cumhuriyet" denilince sanatçılarımızın aklına her seferinde iki dünya savaşı arasında dünyanın içine girdiği otoriter, faşizan dalganın gelmesi. O yılların atmosferine uygun, zaten birbirinin kopyası olan marşları taklit etmeye kalkmaları.
İtalya'dan Almanya'ya, insanlık ailesine bir örnek üvey evlatlar yetiştirme hedefiyle, dil, din, ırk ne kadar renk varsa kafayı takanların kitleleri gaza getirmek için medet umdukları zorlama havayı memleket ezgisi sanmaları.
Kısacası geçen yüzyılda kalmaları.
***
İlla geride kalacaklarsa birkaç yüzyıl daha geriye gitseler keşke.
Oralarda bir yerde Mevlana'yla karşılaşacaklar...
"Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti, cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım" diyen çağının çok ötesindeki bir devrimciyle.
Sanatçısınız, düşünce dünyanızın sınırları bizlerden daha geniş olmalı.
Yok mu iddialı şekilde yoluna devam eden Cumhuriyet'in önündeki yüzyılına, hayallerinize dair sanatçılarımızın aklına gelen yeni şeyler, sözler, ritimler, harmoniler...
Bu arada adının geçtiği marşları dinlese "yüzyılda buraya mı geldiniz" diye soracağından şüphe etmediğimiz
Atatürk de türkü severdi. Klasik müzik seven
İnönü'nün aksine, özellikle neşeli, hareketli Trakya ezgilerinden hoşlanırdı. Aklınızda olsun.