Roma'daki G20 Zirvesi dönüşü uçakta Sayın Cumhurbaşkanı'yla yaptığımız röportajda "Glasgow'a niçin gitmiyorsunuz?" diyerek tek cümlede sordum.
İtalya'daki temaslarının iyi geçtiği neşesinden ve enerjisinden okunan Erdoğan, "En basit soru bu oldu" diyerek anlatmaya başladı... Konuşması boyunca da bol bol güldü.
Cevap metnini gazetelerde de okudunuz... Kafamda oluşan arka planı da ekleyerek kendi cümlelerimle anlatacak olursam bence Glasgow meselesinin özeti şu:
Erdoğan, tek bir genel gündemle toplanan ancak devlet başkanlarının her birinin farklı ulusal meseleleri için geldiği G20'den istediği sonucu Roma'da aldı. Temel meseleyi çözdü.
Zirvenin ev sahibi İtalya'nın uygulamadığı ancak gezinin ikinci kısmında yer alan İskoçya'nın önüne çıkardığı sömürge tipi protokolleri ise katlanabilir bir diplomatik maliyet olarak görmedi.
Uluslararası ilişkiler literatürüne "Erdoğan modeli" olarak giren tarzına uygun davrandı... "Bu koşullarda Türkiye'nin İskoçya'da bakanlık düzeyinde temsil edilmesinin uygun olacağı" mesajını soğukkanlı şekilde verdi.
Sonuçta dünyayı en çok kirleten devletin başkanı Biden'a "iklim zirvesinde" tanınan VIP güvenlik protokol hizmetlerinin, geriye kalan 19 konuk ülkeden esirgenmesinin çarpıklığına itiraz eden tek lider Erdoğan oldu.
Bir siyasi olarak kendisinin ve temsil ettiği Türkiye Cumhuriyeti'nin kabul görmeye çalışanlar klasmanında değil, şartları olanlar arasında yer aldığını masada yine hatırlattı.
Üstelik tüm bu süreci, zirvedeki başarısına gölge düşürmeden, hatta İskoçya'nın üyesi olduğu Birleşik Krallık'ın Başbakanı Boris Johnson'la muhabbetini daha da artırarak yürüttü.
Biliyorum...
Türkiye Cumhurbaşkanı'nın yurt dışı temaslarında "Girdisi çıktısı 20 dakika" diye kronometre tutan diplomatik gazeteciler, Erdoğan'ın Biden'la 1 saat 10 dakika görüşmesinin acısını Glasgow meselesinden çıkarmak istiyorlar.
Bu yüzden yine bir milli maçı, üzerlerine geçirdikleri İskoç etekleriyle takip ediyorlar.
Komik görünüyorlar.
Ama üzgünüm, durum bu. Maç bitti. Türkiye kaybetmedi, kazandı.
***
ELON MUSK HAKLI
BM Gıda Programı Direktörü David Beasley, "Tesla'nın CEO'su Elon Musk 6 milyar dolarcık verse, dünyada açlık yüzden ölmenin eşiğindeki 42 milyon kurtulur" demiş.
Kızanlar çoğunlukta ama ben, BM Direktörü'ne "Sözlerini kanıtla parayı vereyim" diyen Musk'ı haklı buluyorum.
Direktörün çıkışı ucuz popülizm.
Öyle ya, eğer 6 milyar dolar 42 milyon insanı ölümden kurtaracaksa ve her devletin üye olduğu dev BM'nin organizasyonu gıda direktörü bu parayı bulamıyorsa işi bıraksın.
Zira sorun kaynak kıtlığı değil, gelir adaletsizliği.
Ve suçlu Musk gibi hür müteşebbisler değil, kendisi gibi maaşlı bürokratlar ve temsil ettikleri devletler.
***
TÜRKİYE'DE AŞI SEBEBİYLE ÖLÜM VAKASI VAR MI?
Sosyal medyada, okurlarımızdan gelen mesajlarda sık sık korona aşılarının ardından gerçekleştiği iddia edilen ölümlerden bahsediliyor.
Ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış bilmem mümkün değil. Elimde bilimsel bir veri olmadığı için iddialar hakkında yorum yapamam.
Elimden gelen, Sağlık Bakanlığı yetkililerine ellerinde aşılara bağlı ölüm vakalarına dair bir veri olup olmadığını buradan sormak.
Böyle bir kayıt tutuluyor mu?
"Aşı takip sistemimiz var mı?" diye sormuyorum... Olmalı ki zaman zaman Bilim Kurulu üyelerinin, hekimlerin "Aşısını olmamıştı öldü" türünden açıklamalarına şahit oluyoruz.
Ama bugüne kadar "Aşı oldu öldü" türünden" hiçbir "resmi imaya" denk gelmedik.
Buradan, her ülkede kimi ölümlerin sebebi olarak açıklanan aşıların Türkler üzerinde hiçbir yan etkisi olmadığı sonucunu çıkartabilir miyiz?
Lütfen bizi aydınlatın.