Kimileri toplumsal histerinin, paniğin, telaşın tavan yaptığı puslu havaları sever...
90'larda olduğu gibi PKK'nın eylemleri yüzünden Kürt düşmanlığı mı körükleniyor?
Veya 28 Şubat sürecindeki gibi kamusal alanda gündelik dini pratikleri sergilemek suç mu sayılıyor?
Fatih Altaylı gibiler köşelerinden trafikteki türbanlı şoförleri polise ihbar edeceğini ilan ederler... Kadın insan hakları savunucularına "(Eren Keskin'e) İlk gördüğüm yerde cinsel tacizde bulunmazsam namerdim" diye iğrençleşirler.
Malumunuz, anti kahramanımız şimdi de pandemide oluşan bilinmezlik ve korku ortamından nemalanıyor.
Virüsle mücadeleyi, "açık havada maske takmayanlar", "henüz aşı olmayanlar" gibi gruplara ayırdığı vatandaşlara yönelik nefret kampanyalarına dönüştürüyor...
Anayasal haklarını kullanıp bireysel tercihte bulunan insanları hedef gösteriyor, aşağılıyor... Ceza kanunlarında olmayan yaptırımlar, yasaklar öneriyor.
İlber Ortaylı ve Murat Bardakçı gibi değerli isimleri programlarına çıkartarak kafaladığı "bilim sever" seyircinin gözlerinin içine bakıp "bazı" bilim adamlarının tezlerinin zinhar konuşulamayacağını söyleyebiliyor.
Ama yine gündelik faşizmi yıllardır soğukkanlılıkla savunan Altaylı mı yoksa Habertürk'te "Aşı olmayın propagandası yapmak, ifade özgürlüğü değildir.
Sinemaya gidip bomba atmaktan farksızdır" diyebilen liberal Nagehan Alçı mı diye sorarsınız cevabım belli.
Kiminle tatil yapmak istersiniz sorusuna cevap verirken "a) eşiniz" şıkkını duyduktan sonra hiç düşünmeden "b şıkkı" diyen sosyal medya fenomeni hanımefendi gibi anında cevap veririm...
"C şıkkı" diye bağırırım.
Mesela, çok değil birkaç yıl öncesine kadar, bugün yazdıklarının benzerlerini kaleme alanlara bel altı salvolarla "yandaş" diyen Ahmet Hakan neden olmasın?
Tamam Hakan, pandemide farklı şeyler söyleyen Canan Karatay ve Ahmet Rasim Küçükusta gibi meslektaşı hekimleri karakola şikâyet eden (şaka yapmıyorum) "yeni imamı" Mehmet Ceyhan'ın izinden yürüyor.
O da "Tez-antitezpolis!" diyerek, senteze tezantitez üzerinden ulaşan bilimsel süreci, neyin bilim olduğuna kilisenin karar verdiği engizisyon seviyesine indirgiyor.
Köşesinden, "Aşı ile ilgili farklı bilimsel tezlerin dile getirilmesi yasaklanmalı, engellenmeli" önerisini yapabiliyor.
Ama hiç olmazsa yıllardır oynadığı şartlı özgürlükçü rolünü hatırlayacak kadar "basiret sahibi".
Çünkü ertesi gün de "Aşı karşıtları da insan, unutmayalım" türünden "sağduyulu" uyarılar yapmayı ihmal etmiyor.
Sevildiğini bil Ahmet.
***
YANGIN TİKTOKÇULARI BU RESİM TIK ALIR MI?
Resmini gördüğünüz kişi, Denizli'de söndürme çalışmaları sırasında alevlerin arasında kalıp yaralanan orman muhafaza memuru Yaşar Kozakbaş.
Yaşar Bey'in meslektaşı ormancılarımıza...
"Bölgeyi tanıdık, daha etkili müdahale ederiz" diyerek mesai değişimini reddeden kahraman itfaiyecilerimize...
Günde kim bilir kaç sorti yapan helikopter pilotlarına...
TOMA'larını yangın bölgesine çeken polise, jandarmaya, erlere...
Instagram'da değil günlerdir yangının ortasında sabahlayan köylülerimize minnettarız.
Kahramanlarımızın tek isteği, yanan orman fonunda yayın yapmak için afet bölgelerine gelenlerin gölge etmemesi.
Tık almak için, canını, evini, hayvanını kurtarmaya çalışanlara engel olmamaları...
İtfaiyeciler ve hatta SAT komandoları gibi profesyonellere bile işlerini öğretmeye kalkıp bölgede ayak bağı olmamaları...
Yalan yanlış bilgileri sistematik şekilde yayıp paniği, telaşı körüklememeleri...
Hiç olmazsa zaten yolu olmayan tatil beldelerinde trafiği tıkamamaları.
Kendilerine trafik polisleri gibi bir kez de buradan seslenelim:
"Ticari arkadaşlar, lütfen yangın bölgelerinde bekleme yapmayalım!"