Geçen akşam NTV'de 17 günlük tam kapanma sürecindeki içki yasağıyla ilgili soruları cevaplayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yurt dışından örnekler verdi.
Fransa'da da benzer sınırlamalara başvurulduğunu, içki yasağının sağlık otoritelerinin pandemi sürecinde önerdiği standart tedbirlerden olduğunu söyledi.
Peki bu uygulama pratikte içki tüketiminin azalması sonucunu doğurur mu?
Hiç sanmıyorum. Zira alkol alma alışkanlığı tahmin ettiğimizden daha güçlü bir bağımlılık.
Ünlü bir psikiyatr arkadaşım, alkol bağımlılığı nedeniyle kendisine başvuran 100 hastadan ancak birini tedavi edebildiklerini itiraf ediyor.
İnsanların beşte birinin dipsomani potansiyeli taşıdığını ve bu kişilerin alkolle hiç tanışmamaları gerektiğini söylüyor.
Ekranlarda Sağlık Bakanlığı'mız tarafından her akşam ilan edilmediği için umursamıyoruz ama dipsomani her gün koronadan daha fazla can alıyor.
Şimdi de muhtemelen içki satışı yasağı başlamadan evlerde stoklar yapıldı. Hatta alkolik olmayanlar, sosyal içiciler içecekleri yoksa bile ne olur ne olmaz diye bir iki şişe depoladılar.
Umarım normalde içkilerini günlük alan alkolikler, akşamcılar nasıl olsa bol, ellerinin altında diye evlerdeki stokları ilk günden patlatıp hastanelik olmazlar.
İçki bulamayıp evde karısına çocuğuna, anasına babasına saracak bağımlılar da cabası...
***
YARIM PORSİYON AYDINLIK
Bir yıldır evrensel temel hak ve özgürlüklerimizi sınırlandıran uygulamaların hiçbiri 17 günlük içki satışı yasağı kadar tepki almadı.
Kısıtlamaları normal bulanlar... Gıkını bile çıkarmayanlar... Dahası tedbirleri yetersiz bulup, iktidarı ekonomik kaygılarla yasakları gevşek tutmakla eleştirenler... Pandemi yasaklarının işlevini sorgulayanları bilim düşmanı, hatta "vatan haini" ilan edenler ayakta.
Aylardır yasaklara uygun adım riayet etmeyen halkın lümpenliğinden yakınan sanatçılarımız Instagram'da, Twitter'da Hayyam'ın rubailerinden slogan devşiriyorlar.
Çünkü bu kez yaşam tarzına müdahale söz konusuymuş.
Vay arkadaş...
Bir yıldır açık havada ağzımızı bezlemeden deniz kenarına bile inemiyoruz.
65 yaş üstü ve 20 yaş altı bir yıldır ev hapsinde...
Okullar, ibadethaneler, kafeler, lokantalar, nerdeyse tüm kamusal alan kapalı.
Kültürel etkinlikler, sanatsal üretim sıfırlanmış...
Seyahat hakkı kısıtlanıyor.
Tedaviyi reddetme hakkından tutun da greve kadar anayasal hakların askıya alınması söz konusu...
Bunlar yaşam tarzına müdahale değil miydi?
Sizin özgürlükçülüğünüzü, marjinalliğinizi sevsinler...
Cem Karaca "yarım porsiyon aydınlık" şarkısında ne güzel anlatmış bu kafayı, vasatlığı...
Açın dinleyin, keyfiniz yerine gelsin.
***
BODRUM BODRUM OLALI
17 günlük tam kapanma olmasa, vatandaş korona günlerinde rölantiye aldığı hayatına, yeni normaline devam edecekti.
En fazla maskesini takıp evinin yanındaki parka hava almaya gidecekti.
Ne var ki yasak öncesi tüm ülkede olağanüstü bir hareketlilik yaşandı. Yollar, çarşı pazar tıklım tıklımdı... Normalde sokağa kontrollü şekilde adım atanlar bile telaşla kalabalığa dahil oldular.
Bu panikten en çok etkilen Bodrum'un Belediye Başkanı Ahmet Aras haklı olarak yakınıyor.
Başkan, yönettiği ilçenin altyapısının ve hastane kapasitesinin, İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerden başlayan kavimler göçünü kaldıramayacağını söylüyor.
Eyvah!
Aylardır "Niye şöyle bir tam kapanmıyoruz ki anlamıyorum" diye yakınıp, istediklerini alınca soluğu Bodrum'da alanların tadı kaçacak şimdi.
Neyse yüklenirler Instagram'a, "Evde kal Türkiye, her nerede yaşanılıyor ve yaşatılıyorsan" diye mesaja boğarlar evreni.
Kafa bulmak için illa içmeye gerek yok ya.