Berfu Çetinkaya isimli bir oyuncu dün Instagram hesabından isyan ediyordu. Fotoğrafı kullanılarak yapılan asılsız bir haberden ötürü yasal haklarını kullanacağını söylüyordu.
Berfu Hanım'ın fotoğrafının kullanıldığı yalan haberde "Sağlık Bakanlığı Müfettişi, İzmirli Dr. Berin Akbal (31) ikinci kez yakalandığı Covid- 19 virüsü sonucu hayatını yitirdi" ifadelerine yer verilmişti.
Mevzu sosyal medyada patlayınca, haberi okurlarıyla paylaşan Birgün Gazetesi bir özür metni yayınladı. Gazete kendisini "Biz de haberi saglikpersonelihaber. org isimli siteden almıştık" diyerek savundu.
Karanlık Oda gibi pek çok mecranın güvenilir bulup, kaynak gösterme gereği bile duymadan iddiasını yaydığı siteye baktım.
Ne künyesinde bir isim var, ne de adres vs.
Elbette bu tek örnek değil. Pandeminin ilk günlerinde Çin'den gelen, "Yolda pat diye düşüp ölen koronalı" videoları gibi, binlercesi üzerimize boca edildi.
Peki, hiç düşündünüz mü? Ortada söylenildiği kadar korkunç bir pandemi gerçeği varsa, kendine bu büyük tehdidi duyurmayı iş edinenler niçin yalana ihtiyaç duyarlar?
Hatta yetinmeyip bu iş profesyonelce yapmak için örgütlenir ve internet yayıncılığına soyunurlar?
Öyle ya koronayla ilgili, gerçek somut olaylar nelerine yetmiyor?
Duyamadım?
"Eldeki gerçekler halkı korkuya ve paniğe sürüklemeye yetmiyor ama" mı dediniz?
***
MERAKLANMAYIN, 'OSMAN BEY DEMİŞTİ' DİYECEĞİZ
Hürriyet'in doktor yazarı Osman Müftüoğlu dün köşesinden "Hafta sonu kapanalım mı?" diye soruyordu.
Müftüoğlu'nun yazısının başlığında bize soruyormuş gibi yaptığına bakmayın... Zira doktorumuz sıkıyönetim komutanlığı emirlerini andıran tıbbi tavsiyesinde çok kararlı:
"Duruma acilen müdahale edilmesi ve ülke genelinde hemen bu hafta cuma akşamı 21.00'den başlayarak pazartesi sabahı 05.00'te sonlanacak bir TAM KAPANMA durumunun ilan edilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Eğer böyle bir kapanma ülke genelinde düşünülmez ise hiç olmazsa kırmızı illerde mutlaka ama mutlaka uygulamaya sokulmalı."
Peki, cumartesi günleri sokağa çıkma yasağının kaldırılmasıyla da vatandaş ve aylardır faturanın en ağırını ödeyen esnaf biraz soluk almışken, moral bulmuşken...
Pek çok tıpçı, bilim adamı mevsimsel sebeplerle üst solunum yolu enfeksiyonlarının arttığını, meselenin sadece izolasyon tedbirleriyle ilgili olmadığını söylerken...
Osman Bey milyonlarca insanın hayatını etkileyecek olağanüstü bir tedbiri, sanki sevgilisine hafta sonu tatili teklifi yaparmış edasıyla önerebiliyor?
Tam kapanma dediği şeyin, doktorlar ve köşe yazarlar dışındaki milyonlarca emekçi, esnaf için işlerin, hayatın durması anlamına geleceğini hesap edemiyor mu?
Sokağa çıkmak, ticaret yapmak gibi temel evrensel haklarımızı aman canım bir süre kullanmayıverin diye tavsiyede bulunmak bu kadar kolay mı?
Hayatımızı oyun mu zannediyor?
Yazısının ilerleyen bölümlerinde öğreniyoruz ki, Müftüoğlu ileride "Ben dememiş miydim" dememek için yasak önerirken elini korkak alıştırmıyormuş.
Çünkü salgının başından bu yana hep, rahmetli Süleyman Demirel'in kendisine öğrettiği "Sıkıntılı dönemlerde eleştiride kıskanç, övgüde cömert olacaksın. Bir önerin varsa eğer onu da zamanında ve nezaketle yapacaksın" yaklaşımını benimsemiş.
Meraklanmayın hocam, Demirel'in siyasi öngörülerini ve sonuçlarını unutmadığımız gibi, siz hekimlerimizin sağduyusuna en çok ihtiyaç duyduğumuz bu zor günlerimizdeki tavrınızı da hep hatırlatacağız.
***
KORKU, AVRUPA DAĞLARINI SARMIŞ
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye'nin ülkesindeki seçimlere müdahalede bulunmasından çekindiğini söylemiş.
Sırada Almanya ve başka Avrupa ülkelerinin seçimleri var...
Yakında onlardan da benzer senaryolar işitiriz.
Hiç der misiniz korktukları, bir nevi "üst akıl" göndermesi yaptıkları güç, AB raporlarında "güçsüzleşiyor, zayıflıyor, etkisizleşiyor" diye bahsettikleri Türkiye diye...