Tüm dünyada pandemi gerekçe gösterilerek gündelik hayat çeşitli seviyelerde durduruldu. Yüzlerce yılda kazanılmış en temel insan hakları ve özgürlükler peynir ekmek yer gibi rafa kaldırılıyor.
Ülkeler arası seyahati bırakın, kentler arasında yolculuk yapmak bile çoğu zaman imkânsız. Bir yolunu bulup asayiş şartlarını yerine getirseniz, "niye geldin" sorgusunu ve bakışlarını savuştursanız bile "gitmenizin" hiçbir anlamı yok. Zira vardığınız yerde de kaldığınız otelin dışında bir hayat bulamayacaksınız.
Eğer 65 yaş üstündeyseniz zaten hiç şansınız yok. Sokağa bile belirli saatlerde çıkabilirsiniz. Gittiğiniz yerde en az bir ay kalmanız gerektiği için evinizde otursanız iyi edersiniz.
Külüne muhtaç olduğunuz komşunun kapısını çalmaya kalkmak da şimdilerde iyi bir fikir değil. Apartmanların girişine "Misafir kabul etmiyoruz" uyarıları asılıyor, görmüyor musunuz? Zabıtanın, polisin "İnşallah evinizde misafir yoktur" uyarılarını duymuyor musunuz?
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Hem evden dışarı çıkıp da ne yapacaksınız ki? Yemek yiyeceğiniz, oturup kahve içeceğiniz, başka insanlarla iki çift laf edeceğiniz, dertleşeceğiniz, iş konuşacağınız mekânlar kapalı.
Kış kapıda. Bu soğukta parklarda, bahçelerde volta at nereye kadar? Henüz kamusal alanda su içmek yasaklanmadı ama ya karnınız acıkırsa? Taksim'in göbeğinde yere çömelip ıslak hamburger mi yiyeceksiniz? Hem unutmayın ki ağzınızda maske var ve gevşetmek size "azar" ve para cezası olarak geri dönebilir.
Ee, herkesle de evde buluşulmaz değil mi? Hiçbir samimiyetiniz olmayan insanlara nasıl "buyurun bana" diyeceksiniz?
"Siz beni yanlış anladınız herhalde" derse izahat ederken yerin dibine geçmeyecek misiniz?
O halde "bulaş" yüzünden "tanışlara" artık ara veriyoruz.
HES kodu almış tanıdıklar dışında kabuğumuza kapanıyoruz.
***
Eğitim, öğretim zaten yangında gözden çıkartılan ilk kalem oldu.
Öğrencilerin derslerinden geri kalmaları bir yana, arkadaşlık gibi, altın çağlarında kazanacakları en temel deneyimlerden de mahrum oluyorlar. Sokakta oynamaları bile sınırlandırılan körpecik beyinlere, evden tek başlarına takip ettikleri online derslerde anlatılan yeni konular ise tek kelimeyle korkutucu:
"Paylaşmama dersi!"
Evet, normali zaten bilmeyen yeni neslin bu kontrollü hayata uyum sağlaması bizlere göre daha kolay. İzlemeye bile dayanamadığım klostrofobik virüs kapmış zombi dizilerinden, filmlerinden zaten aşinalar bugünkü dünyaya. Daha az şaşkınlar!
İyi bari hiç olmazsa onlar için "acısız" olacak diyeceğim ama...
Gitmeyi, görmeyi unuttuğun, paran varsa yemeğini evine söylediğin, mümkünse yalnız yediğin, sanal diyaloglarla idare ettiğin ve işin kötüsünü tüm bunları seve seve yaptığın bir hayat eve sığsa ne olur sığmasa ne olur?
İnsanlık bu kolektif travmayı da atlatacak, umudumuzu kaybetmiyoruz.
Ama her geçen gün rıza üretimi yaygınlaştıkça, direnme eşiğinin düştüğünü, normale dönüşün daha da zorlaştığını aklımızdan çıkartmamalıyız.
En önemlisi de alışmamalıyız!