CNN Türk'e, Pegasus uçağının pisten çıkmasını yorumlamak için bağlanan eski bir savaş pilotunun, kazayı kanal İstanbul'a bağlaması tek kelimeyle dramatikti.
Daha kötüsü ise, bu kişinin Pegasus Havayolları'nda simülatör eğitmeni olmasıydı!
Bizler;
Pilotlarımızı, bu mantık seviyesinde biri mi yetiştiriyor?
Biz, aklını ideolojik körlüğe teslim etmiş böyle tiplerin yetiştirdiği pilotlara mı canımızı, canlarımızı emanet ediyoruz?
Vah halimize diye kara kara düşünürken, önümüze Pegasus'un Müdürü Mehmet Nane'nin açıklamaları düştü...
Ve sorunumuzun, ekrana çıkan pilotaj hatalarından daha büyük olduğunu anladık.
Nane çıkmış, şirketinin peşi sıra gelen son üç uçak kazasını izah etmek yerine medyaya görevlerini hatırlatıyordu...
***
Evet, bu ülkede,
Van Bahçesaray'daki
çığı bir Cumhurbaşkanı danışmanının düşürdüğünü öne sürecek kadar gazeteci olanları, Ankara temsilcisi yapan
HaberTürk'ler var.
Ama herkes kendi hesabına konuşsun...
Bu yüzden "yine" bir uçakları pistten çıkan Pegasus'a ve yöneticilerine tavsiyem
gazetecilere akıl vermeyi bırakıp kendi işiyle ilgilenmeleri, cevaplamaya mecbur olduğu sorulara odaklanmaları.
Mesela;
Kaza gecesi pek çok uçağın teğet geçtiği piste sizin uçağınızın pilotları,
kuleden yapılan uyarılara rağmen neden ısrarla indiler?
Kadrolarınızın eğitimleri, deneyimleri yeterli mi?
Şirketinizdeki sıkı maliyet uygulamalarının uçuş güvenliğini tehlikeye attığına dair yaygın iddialara ne diyorsunuz?
Kadrolarınızın kötü hava koşullarıyla ilgili bir bilgi-deneyim eksiliği mi var?
Muhsin Yazıcıoğlu'na kiralanan helikopterin sisli havada uçurulması da dahil, son dönemde adınızın karıştığı kazalarla ilgili derli toplu bir araştırma çalışması yaptınız mı?
***
Bu arada kaza ve afet gibi olağanüstü dönemlerde herkes medyayı suçluyor.
Ekranlardaki deprem sonrası tartışmaların ardından
CHP de CNN Türk'ü protesto kararı aldığını açıkladı.
Oysa bu olağanüstü durumlarda işin en zor kısımlarından birinin medya üsteniyor. Çünkü her türlü yalan dolan sosyal medyada anında yayılırken bir yandan olay yerinden bir yandan yetkililerden alacağınız doğru cevapları halka aktarmaya çalışıyorsunuz.
Örneğin uçak kazasının yaşandığı çarşamba gecesi
Haluk Pekşen ve
Barış Yarkadaş gibi "kadrolular" halkı paniğe sevk eden paylaşımlar yapıyorlardı.
atv Son Durak'ın editörleri,
Yeni İstanbul Havalimanı ile ilgili soru sormak, açıklamalarını almak için yetkilileri aradılar.
Ancak,
atv, a haber adını duyan yetkililer yayına bağlanma gereği bile duymadılar!
Tıpkı, deprem, çığ ya da herhangi bir kriz anında
iktidar çevrelerinin yaptığı gibi...
Bizler yine bağlantılar ve canlı hava trafiğini yayınlayıp bilgi kirliğinin önünü elimizden geldiğince kesmeye çalıştık tabii.
Yani işimizi yaptık.
Gerçeği, birini, kurumları, kuruluşları savunmak için değil görevimiz olduğu için duyurduk, eğip bükmedik.
Ama belli ki
sırf bu yüzden... İşimizi iyi yaptığımız için,
kendileri hakkında asla yalan haber yapmayacağımızı, iftiraya başvurmayacağımızı bildikleri için bizi pas geçiyorlar.
Sonra da soluğu kendileri hakkında yalan haber yapmayı alışkanlık haline getiren kanallarda alıyorlar. Biz sorularımıza cevap bile alamazken,
sistematik iftiralarına muhatap oldukları gazetecileri bizzat kendileri arıyorlar, ağırlıyorlar!
Hayır, suç bizde diye yakınmayacağım tabii ki. Gazetecilikten taviz verecek değiliz ya!