Elazığ ve Malatya geçtiğimiz gece 6.8'lik bir depremle sarsıldı. Şu an itibarıyla 22 vatandaşın hayatını kaybettiği ve 1103 kişinin de yaralandığı bilgisine sahibiz.
Deprem sonrası tüm Türkiye örnek bir dayanışma tavrı sergiledi. Herkes bir olup zor durumdaki insanlara nasıl bir faydam dokunur diye arayışa girdi. Sosyal medyada sabaha kadar süren hareketlilik de, bölge halkı geceyi çoluk çocuk dışarıda geçirirken kimsenin uykusunun gelmediğinin göstergesiydi.
Sarsıntının üzerinden henüz dakikalar geçmişti ki ülkenin dört bir yanından gönüllüler kendi imkânlarıyla bölgeye doğru yola çıkmıştı bile...
Cumhurbaşkanlığı krizin ilk dakikalarından itibaren sürecin kontrolünü eline aldı. İlgili bakanlar anında bölgeye gönderildi. Yönetim organize olduğunu gösterdi...
Parti ayrımı olmaksızın ülkedeki bütün belediyeler olası bir ihtiyaç halinde yardımda bulunmak için hazır olduklarını ilan ettiler...
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın basınla kurduğu hızlı ve etkili iletişim de hayatiydi.
Zira böyle olağanüstü durumlarda medyadaki bilgi kirliliğinin ve panik halinin yıkıcı etkileri her zamankinden fazla oluyor. İletişim Başkanlığı da depremle ilgili enformasyonu dakikası dakikasına şeffaf bir biçimde basınla paylaşarak manipülasyonu en aza indirgedi.
Şimdi hepimize düşen görev, daha büyük felaketlere karşı sivil örgütlülüğümüzü geliştirmek için fikir üretmek. Devlet aygıtını ve siyaseti bu yakın tehdidi öncelikleri arasına almaları için teşvik etmek.
Depremde hayatını kaybedenlerin yakınlarına sabır dilerim.
***
Bir avuç...
Tarif etmeye çalıştığım bu ruh haline tezat oluşturan örnekler de vardı elbette.
Siyasi husumetini gazeteciliğinin önüne koyanlar, ekranlarını paniğin, umutsuzluğun hizmetine açanlar, böylesine zor bir gecede bile ayrımcılığı körükleyenler...
Nefesler tutulmuş, enkaz altındaki çocukların kurtarılması beklenirken "deprem vergisi" tartışması açan lüzumsuzlar, siyasetçiler, reklam yüzleri ve yüzsüzleri...
İsimlerine gerek yok, otuz iki kısım tekmili birden hepsini biliyorsunuz.
Sosyal medyada ağızlarının payını layıkıyla alan bu kifayetsiz muhterisleri düştükleri bataklıkta yalnızlığa terk edelim, işimize bakalım, yeter.
Onlar için daha büyük bir ceza olamaz.
***
Hele bir durun!
Ne zaman deprem ve benzeri bir felaketle karşı karşıya kalsak anında cep telefonlarımıza yardım kampanyası mesajları düşüyor. Sosyal medyada vakıfların, derneklerin banka hesap numaraları havada uçuşmaya başlıyor.
Bu furyaya bazı resmi kurumların da katıldığını görüyoruz.
Acaba ne kadar çiğ göründüklerinin farkında değiller mi?