Cumhurbaşkanı Erdoğan kararını verdi, önümüzdeki hafta Washington'da olacak.
Peki, Trump'ın Erdoğan'a bir ay önce (8 Ekim) yaptığı davetin takvimi niçin bu kadar geç netleşti?
Bu sorunun cevabı, sahada, 9 Ekim'de sergilenen kararlıkta. Erdoğan, Trump'ın davetini, Barış Pınarı Harekâtı'nı ötelemek için bir diplomatik taktik olarak algılamış olmalı ki, ağırdan almayı seçti.
Bu süre içinde de sahada gidebildiği kadar ileri gitti. TSK, YPG-PKK'yı sınırlarından otuz kilometre öteye, ikmal kaynaklarından mahrum kalacağı "çöle" doğru sürdü...
ABD ve ardından Rusya ile vardığı mutabakatlarla TSK'nın operasyon bölgesindeki meşruiyetini kayıt altına aldı...
Şam'ın, Barış Pınarı Harekâtının bekleme sürecinde yaptığı, YPG'nin (SDG) Türkiye sınırının 30 km gerisine çekilmesini olumlu karşılıyoruz" çıkışını da unutmayalım.
Tüm bu süreç, kuşkusuz ki, Erdoğan'ın Washington'a eli daha güçlü gitmesini sağlayacak.
***
Dış politikada bu
diplomatik akıl işlerken, iki liderin
yüz yüze görüşmesinden ödü kopanlar da yok değil!
Öyle ki, ABD Başkanı Trump'ın "Önümüzdeki Çarşamba Erdoğan ile
görüşmeyi dört gözle bekliyorum!" twitinden hemen sonra bile zirveyi engellemeye çalışanlar vardı.
ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi'nden (demokrat) Senatör
Bob Menendez'in Trump'a seslenişi bu nafile girişimlerin en dramatik örneği olsa gerek:
"Size bu daveti iptal etmeniz konusunda
ısrar ediyorum..." ABD senatosundaki güvercin görünümlü şahin demokratların ısrarının nedenini biliyoruz.
Askerlerinin Suriye'den çekmeyi hedefleyen ve günün sonunda
"bilançoya" bakan Trump ile bölgeyi teröristlerden temizlemeye çalışan Erdoğan'ın
uzlaşma olasılığının çok arttığını biliyorlar.
Trump'ın attığı şu twit hala hafızlarında:
"Pek çok kişi
Türkiye'nin ABD'nin büyük bir ticaret ortağı olduğunu unutmaya
çok yatkın. Hatta Türkler
F-35 savaş uçaklarımızın çelik
iskeletini üretiyorlar. Türkiye
ayrıca
İdlib'de çok sayıda hayatın kurtarılması ve
benim talebim üzerine Rahip
Brunson'ın sağlıklı şekilde geri
getirilmesinde yardımcı oldu."
Evet,
Orta Doğu'da
Obama dönemi politikalarına
dönülmesini savunanlar
bu
zirveye karşı çıkmakta yerden göğe kadar haklılar.
İyi de bu ziyaret gündeme geldiği günden beri, içeride "
Sakın Erdoğan Amerikaya gitmesin" diye "dostane" tavsiyelerde bulunanların derdi neydi sizce?
Aralarında
Kemal Kılıçdaroğlu gibi muhaliflerin
de olduğu isimlerin bir
anda aydınlanmasını neye
borçluyduk?
Nasıl olmuştu da daha düne kadar meşruiyetini sorguladıkları
Erdoğan'ın, Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil ettiği "realitesini" kabul eder hale gelmişlerdi?
Hatırlıyorum da bu yurttan sesler korosu, iki liderin ilk buluşmalarından hemen yine aynı ezgiyi mırıldanıyordu...
Neyse, "ters manyel" falan yine beceremediler.. Artık, önümüzdeki yine zirvelere bakacaklar.