31 Mart seçimlerinin ardından iki hafta geçti. Siyasi partilerin 25 ilde bazı seçim sonuçlarına yaptıkları itirazları değerlendiren Yüksek Seçim Kurulu'nun karar verme süresi doldu.
Hukukçular bundan sonraki yasal sürecin, YSK'nın mazbataları sahiplerine vermesi ve ardından "olağanüstü itiraz" süreçlerini değerlendirmesi şeklinde işleyeceğini söylüyorlar.
Gelin görün ki Türk demokrasi hayatında defalarca tekrar eden bu rutin süreç, kimilerine çok ağır geldi.
Siyasi aktörlerin ve medya mensuplarının söylemleri ve eylemleri arasındaki makası herkes görmüş oldu. Kimin demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine ne kadar bağlı olduğu belli oldu.
Gülen yüzlerin arkasındaki "hötzötçülük" de dava adamı pozlarının arkasındaki goygoyculuk da ortaya çıktı.
Evet, bu kısacık sürede.
***
Ekrem İmamoğlu'nun seçim kampanyasını "pozitif söylemler" üzerine kuranlara bakın...
Güneş batmadan kafayı bulan
lümpenlerin eğlencelerinden siyaset devşirir hale geldiler iki günde.
Barlar sokağından yükselen naraları telefonlara kaydedip, haklılıklarının
göstergesi olarak sosyal medyada
dolaşıma sokuyorlar.
Bu
holigan siyasetin tek mesajı
karar arifesindeki YSK'ya değil. Kamuoyuna da, siyasete de,
durumdan görev çıkartmaya heveslilere de
sesleniyorlar.
Cumartesi günü Beşiktaş- Başakşehir maçında tribünden
"mazbatam da mazbatam" diye tempo tutturan İmamoğlu'nun mesaisi bunun kanıtı.
Dün de Fenerbahçe-Galatasaray maçındaydı kendisi. Yazıyı yazdığım saatlerde maç henüz başlamamıştı. Ancak Ekrem Bey'in burada da iyi bir
siyasi amigoluk performansı sergileyeceğinden eminim. Zira biliyorsunuz, futbol konusunda mazisi eski.
***
Daha
hangi partiye oy verdiklerini bile söylemeye cesaret edemedikleri
halde
kitlelere siyasi güzergâh çizme iddiasında olan kimi
"AKP'lilere" ise hiç girmiyorum.
Çünkü onlar çoktan kaybettiler.
Bugünlerde yeniden sinsice ortaya çıkmalarının nedenini de herkes biliyor...
Değil Türkiye'yi, İstanbul'u yönetemeyecekleri anlaşılanların açtığı gedikten üç beş bir şeyler kapmak.
Daha acıklı bir son olamazdı.