Yoğun siyasi gündem ve iş temposuna rağmen geçen hafta "Sıradışı Bir Kaya" (One Strange Rock/2018) isimli belgesele takılıp kaldım.
"Requıem For a Dream" ve "Black Swan" gibi muhteşem filmleriyle tanıdığımız Darren Aronofsky yine döktürmüş. Kamera dünya üzerinde nereye çevrilse orada olmak istiyorsunuz.
"Dünyanın gübreliği" Afrika'nın steplerinden havalanan bir toz tanesinin üstünde, akciğerlerimiz olan Latin Amerika'daki yağmur ormanlarına iniyorsunuz...
Oradan soluduğumuz oksijenin yarısını üreten iğne ucundan küçük bir "diyatome"un ziyafetini izlemek için Norveç buzullarına sıçrıyorsunuz.
Daha durun, sonra da dinozorlardan bile önce dünyada olan mavi kanlı at nalı yengeçleri görmek için okyanus kıyılarında dolaşacaksınız!
***
Yönetmen Aronofsky olunca söze önce şiirsellikten başlamak doğaldır. Ama
yaşadığımız evren, yerküre ve "biz" arasında kurduğu bağlantılarla insanı alıp götüren belgeselin önermesi de öyle:
İnsanın öğrenme adına çıktığı bilim yolculuğunda
"tepeden bakmanın"açacağı çığır!
Buna kuşbakışı efekti (Overview Effect) diyorlar. Bu etki, "uzay uçuşu sırasında,
yörüngeden dünyayı izlerken, dünya ile ay arasında veya ay yüzeyindeyken gerçekleşen bilişsel bir değişim ve
farkındalık" olarak tanımlanıyor.
Boru değil 92 dakikada dünya turu yapacak kadar hızlı uçmak... Biz dünyada birinden ötekine geçince hasta olurken;
bir buçuk saatte tüm mevsimleri yaşamak...
İşte ünlü oyuncu
Will Smith'in anlattığı belgeselde de toplamda
bin dünya günü uzayda kalmış astronotlar ve kozmonotlar yaşadıkları
"sarhoşluğu" anlatıyorlar.
Buna, onca şey bilmelerine rağmen, canlı bir organizmanın içinde yaşadıklarını hissetmenin
"ayıklığı" da diyebilirsiniz tabii.
***
Merak etmeyin, pazar yazısı diye
serpe hafta sonu kahvaltısı gibi yayılacak değilim.
31 Mart seçimlerinin fazla uzamasından girip,
kara deliğingörüntülenmesinden çıkıp "Sevgili
Sezen'e" de bağlamayacağım.
"Keşke biz de el ele verip beraber olsak,
oturup yıldızlardan dünyadaki neslimize baksak" falan demeyeceğim.
Çünkü hâlâ pazarları da kahvaltıyı bir bardak kahve ya da çayla geçiştiriyorum... Evrenin var olmak için kara delikleri, biz fanilerinse seçimler gibi dünyadaki meselelerimizi çözmeye mahkûm olduğumuzu anlayacak kadar da büyüdüm. Ve son olarak
Sezen Aksu'dan "Sevgili Sezen" diye bahsedecek o yaşlara henüz gelmedim.
Ama hepsinden önce kuşbakışı efektinin bizim buralarda istenilen etkiyi doğuracağını pek sanmıyorum.
Zira bizde bilim daha ziyade
kendine değil başkalarına tepeden bakmak için "icra" edilen bir meşgale.
İzleyenleriniz, belgeseldeki bilim insanlarının sadece
halini tavrını gözlerinin önüne getirince bile bana hak vereceklerdir.
Bu insanlar uzaylı mı yoksa!