Sömürgecilerin, kanlı bir doğumla Buganda Krallığı'nın içinden "çıkarttıkları" Afrika ülkesi Uganda'dan gelen son fotoğraflar bu kez "güldürdü." Görüntüler, Diktatör İdi Amin'le hafızalarımıza kazınan kara ülkenin başkenti Kampala'daki 29 Ekim resepsiyonunda çekilmiş.
Büyükelçimiz Sedef Yavuzalp, güzelliği uğruna savaş çıkan Truvalı Helen kostümü içinde. Beyaz dökümlü elbisesini Antik Yunandaki kadınlar gibi, sandalet ve alnına bağladığı altın renkli bir şeritle tamamlamış.
Yanındaki, büyükelçilik katibi olduğu söylenen beyefendinin de yaratıcılıkta ondan kalır yanı yok! Gazetelerimizde "Yunan Tanrısı Zeus'a benziyor" diye haber yapıldı ama katibin tasvirlerdeki "baş Tanrıyla" alakası yok. O daha çok senatodan Atina sokaklarına henüz fırlamış Jül Sezar'ın bir kopyası.
Bağları dize kadar çıkan gladyatör sandaletleri, hatta Sezar'ın büstlerindeki o anlamsız bakışlar bile unutulmamış.
Fotoğraflarda, yıllar geçse de unutulmayacak bir başka ayrıntı ise, yetkili bir abiye benzeyen Ugandalının bizimkilere "Sen de mi Brütüs" dercesine bakışı.
***
Dışişlerimiz bu karelerin basında yer alması üzerine
Büyükelçiyi geri çağırmış.
Kendilerine
ne diyecekler bilmiyorum ama ben bir şey demiyorum. Sadece, diplomasi muhabirliği yaptığım dönemlerden aklımda kalan
gri resimlerle epeyce kontrast yapan bu "
renkliliğin" nedenini merak ediyorum.
Acaba diyorum, "Allah'ın Uganda'sındayız kim görecek" diye aralarında biraz
eğlendiler mi?
Öyleyse devleti bilmem ama benim açımdan
pek sorun yok.
Hatta eğlenceli tiplermiş der daha çok gülerim. Ama bir ihtimal daha var ki düşman başına!
Peki ya
kişilikleri bölünmüş ve kendilerini içine girdikleri
kostümdeki sanıyorlarsa?
***
Olur mu öyle şey, okumuş kâtip, hatta büyükelçi olmuş
koca koca insanlar demeyin.
Bizim memleket, "daha" Avrupalıların "
Kendini İtalyan sanan Türkler" diye kafa bulduğu Yunanlılara özenip "
Aslen Selanik göçmeniyiz" diyen Türklerden geçilmez.
Bu işin okumayla da alaksı yok. Mesela dün, bu tarif ettiğim
kompleksli tipolojinin entelektüel önderlerinden ve çocukluğundan beri bokunu yediğini söyleyen
bokyedibaşı profesör aynen şunları söylüyordu:
"Babaanneme bakıyorum
mavi göz, sarı saç, şahane bir endam Sırp kızı gayet açık, dedeme bakıyorum tipik bir Arnavut, anneanneme bakıyorum
tipik bir Helen... Geldik bir
vatan kurduk, bazen
onlara rağmen işler yaptık ama hep onları modernleştirelim diye...
Çünkü Anadolu bir Osmanlı sömürgesiydi!" Bak bak bak,
pozlara bak.
Beyefendi röportajda Atatürk görüntüleri eşliğinde konuşarak da aklınca, ezikliğine,
Mustafa Kemal'in Selanikliliğini kalkan yapıyor.
Evet, evet, Sofya askeri ataşeliği dönemindeki
resmi resepsiyonlara Yeniçeri kıyafetiyle katılan
Atatürk'ten bahsediyor!
Bilmezler ki.