Muharrem İnce geçen Pazar Hürriyet'e verdiği röportajda "Geç açıklandım!" diye yakınıyordu.
68 günlük propaganda sürecinde 18 gün gecikme kuşkusuz ki önemli... Ama İnce'nin rakibinden yediği 11 milyona yakın oy farkını açıklamak için değil... CHP içi muhalefeti tarif etmek açısından.
Zira o arada Kemal Bey kaybedeceğini gördüğü seçim sonrasına hazırlanıyordu. Durum kritik olduğu için süreye, görüşmeler yapmaya ihtiyacı vardı.
Önce, Ekmeleddin İhsanoğlu vakasında olduğu gibi... Sorumluluğunu minimize edeceği Abdullah Gül'ün ortak adaylığı formülüne yüklendi. Üstelik bu kez bir taşla iki kuş vuracağına inanıyordu.
Rozetini aldığı İnce'ye, kazanamayacağını bildiği bir yarış için partinin kapısını gösterdi.
***
Ama
siyasette işler yine, Kemal Bey'in
kompetanı olduğu ayak kaydırma numaralarının etkili olduğu
bürokrasideki gibi yürümedi.
Çünkü İnce "siyasiydi" ve
elindeki iki taşı da,
Kılıçdaroğlu gibi,
genel merkez gediklilerinden değil
seçmenden almıştı.
İnce de birini,
seçim propagandasının ilk durağında, cezaevindeki
Selahattin Demirtaş'ı ziyaret ederek savurdu.
HDP'li seçmenin
cumhurbaşkanlığında kendisini destekleyeceği... Karşılığında da
CHP'li seçmenin
milletvekilliği seçiminde HDP'ye oy vereceği
kampanyanın startını verdi.
Kılıçdaroğlu'nun,
pek duyulmasa da, seçimlerden
önce eleştirdiği bu kampanya
tuttu.
Mesela
Şişli'de ancak yüzde
3.5 alan Demirtaş'ın partisi
HDP, CHP'den gelen oylarla yüzde
18'leri görüyordu.
Sonuçta İnce,
HDP'li seçmenin desteğiyle partisinin 8 puan
önüne geçip müstakbel
CHP Genel Başkanı olarak
sahneye çıktı.
***
Dün elindeki ikinci taşı da Kemal Beyle yemek yediği masada fırlattı İnce.
Daha önceki "kurultay çağrısını
benim ağzımdan duyamayacaksınız" sözlerine uygun şekilde Kılıçdaroğlu'ndan
partiyi "kurultaysız" istedi...
"Ben Genel
Başkan olayım, sen
onursal başkan ol, yoksa örgüt halleder" dedi.
Bu saatten sonra, Kılıçdaroğlu'nun İnce'nin aday olduğu 4 Mayıs'tan beri yürüttüğü
tasfiye operasyonun nasıl bir
kıyıma evrileceğini tahmin etmek zor değil.
Muhtemel artık
örgütlere, "İnce'yi iyi karşılayın"
türünden emriler falan vermeyecektir.
Evet, yine bir seçim sonrasındayız... Ve yine CHP'deki mücadele
ülkenin değil partinin koltuğunu kapmak üzere... Yani bu kavga da CHP'lilerin değil CHP'nin başındakilerin kavgası.
Arkadaş,
hiç mi değişmez!
Ankara'da muhabirlik yaptığım yıllarda Kılıçdaroğlu'nun partinin başına geliş sürecini, Baykal'ın kasetiyle tarihi belirlenen kurultayı çok yakından izlemiştim.
Gecesinde "Deniz Bey karşısında asla aday olmam" diyen Kılıçdaroğlu'nun,
sabahında aday olduğu,
akşamında da Genel Başkan seçildiği alacakaranlık günleriydi...
Umarım CHP, yine ülkeyi kesintisiz 8 yıl daha
muhalefetsiz bırakacak böyle bir döneme girmiyordur diyeceğim ama... Ne yazık ki
asırlık tek partimiz tekerrürden ibaret tarihi umudumuzu kırıyor.