Cumartesi günü Cumhurbaşkanı'nın kızı Sümeyye Erdoğan ile Selçuk Bayraktar'ın nikâh töreni vardı.
Davetlilere su dağıtıldı. Ardından çiftin hayatını anlatan bir belgesel gösterildi, o kadar. Ne dans vardı ne eğlence.
Yani kalabalık davetliler dışında salonda "fazla" diyebileceğimiz hiçbir şey yoktu. Bir nikâhın olmazsa olmazı çiçekler bile... Davetlilerden şehit ailerine bağış yapmaları rica edilmişti.
Nikâhtan "umduğu lüks istismarını" bulamayanlar şahitlere takıldı.
Oysa gelinin babası koskoca bir ülkenin Cumhurbaşkanı olduğu için şahitler de elbette ona uygun olacaktı. Başbakan Davutoğlu, Abdullah Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar...
İşte bu son şahit onlara çok dokunmuştu. Dün Sözcü gazetesi bu nikâhı "8 şehit 8 şahit" şeklinde bir manşetle görmüştü.
Gönderdikleri heyetleri, bölgede görev yapan güvenlik görevlilerinin "yargılanması" için rapor hazırlayan CHP'li vekiller haberi büyük heycanla sosyal medyada paylaştı.
Tabii ki, ellerinde kalan son gazeteye sıkı sıkı sarılan Cemaatçiler ve bugüne değin PKK'dan desteğini esirgememiş solcu gazeteler de...
Aradıkları o "darbeci askere" ulaşamadıkça daha da kuduracaklar.
Çünkü onlar şimdi olduğu gibi karşılarında işine odaklanıp PKK'ya, DAEŞ'e karşı ilk kez başarılı operasyonlar yapan paşaları değil, "içeriyle" uğraşıp terörü derinleştiren generalleri görmek istiyorlar.
Halkın siyasi temsilcileri ve Cumhuriyet'in başkanıyla olması gerektiği gibi uyumlu çalışan sivil ve demokratik bir Türkiye bizim hayalimizken onların kâbusu.
***
ASIL MÜTEVAZILIK ABARTILMIŞTI
Aynen
öyle. Tüm
Türkiye'nin tanıdığı bir ismin nikâh töreni pekala daha eğlenceli olabilirdi. Öyle ya tanınan insanların en mutlu günlerinde sevinçlerini dostlarıyla paylaşmaları suç mu?
Tahmin ediyorum, dört bir tarafa tünemiş apartta bekleyen sahtekârlara malzeme verilmek istenmediği için Erdoğan-Bayraktar çiftinin nikâh töreni bu kadar mutevazı yapıldı.
Ancak ne yaparsanız yapın, başka ülkelerin devlet başkanlarının benzer günlerindeki şatafatı hayranlıkla "
elin oğlu yapıyor kardeşim" diyerek karşılayan bu aşağılık kompleksinden muzdarip cepheye laf anlatamazsınız. Çünkü eğer bir şeylerle doyurmazlarsa, kendilerini yiyecek koskocaman bir kibirle yaşıyorlar bedenlerinde. Mecburlar yani.
Ben asıl ülkenin en önemli ailesinin nikâhından iş çıkartamayan magazinci meslektaşlarımıza üzülüyorum.
***
YENİ BİNYILDA ESKİ YÜZYIL
Pazar günü Yeniyüzyıl siyah kapakla çıktı. Evet öyle bir gazete var. Manşette ise gazetenin aynı zamanda Haliç Üniversitesi'nin de sahibi olan patronu vardı. Şu sözleriyle:
"
Elhamdülillah bireysel bir Müslüman olarak ikinci 28 Şubat'ı yaşadım!"
Peki ne olmuştu? Üniversitesine,
başka bir başka üniversitenin yönetici
olarak atandığı patron, gazetenin
yazılı baskısına da son verdiklerini
duyuruyordu.
Ben bir şey anlamadım. Yeniyüzyıl'ı Haliç Üniversitesi mi çıkartıyordu da biri kapanınca öbürü de ara veriyor? Öyleyse YÖK haklı. Değilse, Yeni Yüzyıl'ı artık niçin raflarda göremeyeceğiz?
Bu arada, orada çalışan bir iki dostuma da söylemiştim. 28 Şubat günlerinde liberal bir rüzgâra cevap veren eski Yeniyüzyıl'ı, eskisiyle alakası olamayan bir kadroyla yeni binyılda Türk okuruna sunmak ne iyi bir gazetecilik ne de ticari girişimdi. Zaten tirajlar ve meslektaşlarımızın hiç ödenmeyen maaşları da bunu gösteriyordu. Geçmiş olsun.