Günlerdir iktidar partisini konuşuyoruz. Oysa Türkiye siyasetinin sorunu muhalefet.
Düşünün yapısı gereği statükoya daha yakın durması gereken iktidar partisi sürekli devinim içerisinde. Öyle ki, yüzde 49,5 oy aldığı halde, değişim ve yeni dönem politikalarına hazırlık için genel başkanını değiştirebiliyor. Yakın ve uzun vadeli hedeflerini rakiplerine ve onların hamlelerine göre değil, dünya gündemini dikkate alarak belirliyor.
Buna karşın ana muhalefette gelen gitmiyor. CHP'nin başında 20 yıla yakın görev yapan Deniz Baykal ancak kaset skandalıyla devrilebiliyor. Selefine yapılan bu aşağılık komployu sorun bile etmeyen yeni genel başkan ise, göreve geldiği 6 yıl boyunca 7 seçim kaybetmeyi başarbildiği halde koltuğunda. Parti Nuh-u Nebi'den kalma perspektifini, kırklarını yedilerini sorgulamayı aklından bile geçirmiyor.
MHP'nin durumu da ortada. Partinin yönetimini almaya heves edenlerin elinden gelen tek şey, demokrasi ve siyaset dışı odaklarla ittifak kurmak.
HDP derseniz, henüz silahların konforundan sıyrılmayı tartışmaya bile başlayamadılar.
Çoğulculuk ve katılımcı demokrasiden kaygılandığını söyleyenlerin Türkiye siyasetinin bu garipliğine hiç değinmeden iktidarın arkasında halk desteği olan kalıcılığını sorgulamaları hakikaten zihin jimnastiğinden başka bir şey değil.
Dolayısıyla içeride ve dışarıda yaratılmaya çalışılan "iktidar sorunu" tartışmasının ayakları yere basmıyor. İşi gücü olan halk bu tartışmaya dahil edilemiyor. Çünkü halk 13 yılda her seçimde gösterdiği gibi "Türkiye'de bir iktidar sorunu olmadığını" yalnızca "iktidarla sorun yaşayanların olduğunu" düşünüyor. Sınıfsal hissetmiyor. Aklı başında olduğu için de başkasının değil kendisinin sorunlarıyla uğraşıyor.
***
AHMET KİMİ SEVER, AHMET'İ KİM SEVER?