Ölülere "ne zaman ölmek isterdiniz" diye sorabilseydik ve onlar da cevap verebilselerdi kuşkusuz ideal bir zaman tarif ederlerdi.
Örneğin yaşarken eserleri de kendisi de yok sayılan, cenazesi sessiz sedasız kaldırılan Oğuz Atay'ın sizce cevabı ne olurdu? Bence zamanında ancak "mansiyon" ödülüne layık görülen kült kitabı "Tutunamayanlar" bugün her evin kütüphanesinde baş köşede olan Atay, şimdi ölmeyi seçerdi.
Peki ömrünün bir yarısı cezaevinde, diğer yarısı sürgünde geçen Nâzım Hikmet? Hayatı kendisine zehir eden Kemalist rejimin en sıkı takipçilerinin bugün 3 Haziran'da ağlaştığını görse zamansız öldüğünü düşünmez miydi? Ve daha bir sürü isim, bir sürü "zamansız" ölüm.
Aynı soruyu, ölenlerin yakınlarına sorsak, "sevdiklerinizin ne zaman ölmesini isterdiniz" desek? Kimileri için "benden sonra" diyeceğinize şüphem yok. Tıpkı idam edilmeden önce son isteği sorulduğunda, beraber sehpaya yürüdüğü oğlunu işaret edip, "ne olur önce beni asın" diyen ve bu isteği bile yerine getirilmeyen Seyit Rıza gibi.
Ne zor sorular değil mi? Ama sorduruyorlar insana. Geçen perşembe hayatını kaybeden Çetin Altan'ın ardından yaptıkları gibi.
Zaman gösterdi bunu da
Hani ölmeden önce önce hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçermiş ya, bir yakınınızın ani ölüm ölüm haberini alınca da öyle oluyor. Çetin abinin öldüğünü duyunca, ona dair sahneleri hatırladım.
2010 başlarıydı. Devlet Tiyatroları yıllar sonra Çetin Altan'ın "Islıkçı" oyununu sahneleyecekti. Ne güzel haberdi. Yıllarca sakıncalı piyade sayılan iyi bir yazarla, devlet tiyatro vasıtasıyla barışacaktı. Çetin abi Solmaz Kamuran'la birlikte oyun için Ankara'ya geldi. O gece Ankara'da Islıkçı'yı beraber izledik. Her zamanki gibi, heyecanlı ve coşkuluydu. DT'nin bu girişiminden çok ama çok mutlu olmuştu; bense belki de ondan daha çok. Öncesinde ve sonrasında her zamanki gibi uzun uzun sohbet ettik.
Ama devlete ve tiyatrolarına bu cesareti veren "devrimci" hamle, 1 yıl önce dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'dan gelmişti.
Erdoğan "2008 Yılı Kültür Sanat Büyük Ödülü"nü Altan'a eliyle verdiği törende bu ödülle devlet adına bir özeleştiri yapma fırsatı bulduğunu söylemiş ve Çetin abinin uzun konuşmasını da protokoldeki koltuğunda değil, sahnenin kenarında ayakta dinlemişti.
Bu tavrından dolayı ayakta alkışladığım Erdoğan'ın yanı sıra Çetin Altan'ın o geceki sözleri de hâlâ hafızamda:
"O kadar çok şaşırdım ki bu büyük ödül lafını duyduğum zaman, bir muazzam sürpriz düştü üstüme. Herkes biraz kuşkuyla bakar yazı adamlarına, şaşırdım kaldım. Gönül ister ki, elli yıl sonra bu ödüle benim adım için 'Büyük yanılgı olmuş' denmesin. Zaman gösterir bunu da."
Manidar paylaşım!
Zaman Çetin Altan'ın fiziki ölümünü gösterdiğinde Ankara'daki o geceyi hatırladım. İnstagram'a, Islıkçı'yı izledikten sonraki sohbetimizden bir kareyi koydum. Ama bunun için uygun zaman değilmiş belli ki. Zira bir internet sitesi şu başlığı attı, ünlemin altını kalın kalın çizerek: "Melih Altınok'tan
Çetin Altan'lı paylaşım!"
Bak sen şu yaptığım densizliğe, son yazılarında hükümeti eleştiren adamı özlemle anıyorum! Ne diyeyim. Bir yanda dostluklarımızı zamanın politik tartışmalarına göre yaşamamızı isteyen kraldan çok kralcılar... Öte yanda dostluklarını, politik hasımlarının tavrına göre belirleyip, Erdoğan ödül verdi, konuşmasını ayakta dinledi diye Çetin Altan'ı o günlerde yandaş ilan edip, bugün hatırlayanlar.
Aynı zamanda yaşadık diye aynı zamanı yaşadık sayılacağız ya bunlarla, söyler misiniz, insan ölmüşleri özlemeyip de ne yapsın?