Geçen gece kimsenin ses tonunu bile işitmediği, çok az kişinin canlı gördüğü genç bir adam, neredeyse tüm ülkenin arkasından konuştuklarına cevap vermek için ekrandaydı.
Bir romanın ya da film senaryosunun girizgâhını sizlerle paylaşmıyorum. Karakterimiz de gizemli şöhretine uygun olarak ekranda belirdikten sonra bir anda ortalığı kaplayan sisten yararlanıp Gotham şehrindeki gizli evine falan dönmedi.
Çünkü Türkiye'de bugünlerde sıradan olsa da kolektif bilincini muhafaza etmeyi başaran medeniyetlerde epeyce garip sayılacak bir durumdaydı, işi uzundu.
Nasıl bir absürtlükle karşı karşıya kaldığını daha iyi anlamak için kendinizi karakterimizin yerine koymanız faydalı olabilir.
Düşünün, ABD'de iyi bir eğitim almışsınız, saygın, başarılı ebeveynleriniz var. Genç yaşta evlenip aile kurmuşsunuz, babasınız. Mizacınız, sakin, mütevazı. Hakkınızda açılmış tek bir soruşturma bile yok. Ama cemiyete zararlı kötü bir vatandaş olarak yaftalanıyorsunuz.
Harvard mezunusunuz ve hakkınızdaki "cahil" iddialarına cevap vermek zorunda kalıyorsunuz.
Profesyonel olarak ilgilendiğiniz iş, kız çocuklarının eğitimine yardımcı olmak, onlara yurtlar açmak yani dünyanın her yerinde takdire şayan bir sosyal sorumluluk. Ama siz peşin satanların "niçin iyilik" sorularına muhatap oluyorsunuz.
Harika bir eğitim almış, vergisini veren, sicilinde tek bir suç bulunmayan iyi bir vatandaşsınız, üstelik referansınız da meşruiyeti tartışma konusu yapılamayacak bir dünya lideri. Buna karşın elebaşı ABD'de firarda olan, tüm yöneticileri yurt dışına kaçmak zorunda kalmış organize bir suç örgütünün sizinle alakası olmayan iftiralarını çürütmekle mesulsünüz.
Hafta sonları rahatlamak için amatör olarak bir spor dalıyla uğraşıyorsunuz. Diyelim ki oklara meraklısınız. Ne zaman elinize yayı alıp hedef tahtasının başına geçseniz, isabet ettiremediğiniz atışlar ertesi gün gazetelere, haber bültenlerine "vuramadı ki vuramadı ki" diye manşet oluyor.
Ailenizi de alıp birkaç günlüğüne İtalya'ya mı gidiyorsunuz? Keyifli bir kahvaltıda açtığınız gazetede, ülkenizden kaçtığınızla ilgili haberleri, hatta eşinizin ve çocuğunuzun da kaldığı evin krokisini görüyorsunuz. Vs. Vs...
Ne yapardınız? Bir cinnet hali değil mi? Evet, Bilal Erdoğan'dan bahsediyorum.
Cumhurbaşkanının oğlu.
Perşembe akşamı A Haber'deydi. Salih Nayman'ın, bir teki bile somut delilere dayanmayan iddialardan, basındaki iftiralardan, sosyal medyadaki düzeysiz dedikodulardan, sokak geyiklerinden derlenmiş, hakkındaki sorularına cevap verdi. Sabırla, sakin sakin, tane tane, belki anlarlar diye...
Sahne aynı roller başka... Ama burada bitmedi elbette. İonesco tiyatrosunu andıran bu absürt oyun, Bilal Erdoğan konuşurken ve program bitikten sonra da sürdü.
Genç bir adamı, sadece babasının siyasi pozisyonundan ötürü yıllardır komik iddialarla bıktırıcı bir sistematik linç kampanyasına tabi tutanların her zamanki yüzsüzlükleri üzerlerindeydi.
Dün "öğrencileri kıyma makinesine attı" dedikleri Menderes'i ve yakınlarını ipe götüren tetikçilerin reenkarnasyonları, tek suçu halkın sandıktan çıkan iradesini vesayetçilere teslim etmek olan bir siyasi oğluna en lümpen halleriyle çemkirdiler.
Dolaşıma soktukları dedikodulara canlı canlı cevaplar aldıkça isteri krizleri daha şiddetlendi. Sosyal medyada, iftiralarının amacının yalnızca ses getirmek, yıpratmak olduğunun açık itirafı niteliğindeki şu yorumlarla eğlendiler biçareler: "Onu televizyona çıkartmak zorunda bıraktık ya, bu da yeter."
Sanmıyorum, bu ayıp da size yetmez! Hiç yetmedi ki.