Allah düşürmesin! Ama "Türkiye Türklerindir" logolu bu gazetenin kimi ezilenler için gizemli bir çekiciliği var. Başörtüsü nedeniyle senelerce kamusal alandan tecrit edilmiş kadın vekil, birkaç yıl önce "411 el kaosa kalktı" manşeti atan o gazetede soluğu alır. Yargı ve anayasa konularındaki demokrat tutumundan ötürü eşi üzerinden iğrenç bir linç kampanyasına tabi tutulan akademisyen, daha sonra elli tane açıklama yapmak zorunda kalacağı o röportaja uçarak gider vs.
Hatırlıyorum, bir dönem ülkenin en marjinal, muhalif gazetesinin yayın yönetmeni bile, sansasyonel haberlerinin nasıl yankı bulduğunu ölçmek için güne Hürriyet'le başlardı, bizlere çaktırmamaya çalışarak. Kıblesi, mücadele ettiği askeri vesayetin en büyük destekçisi olduğunu söylediği amiral gemisiydi.
Son olarak da HDP'nin Ermeni Milletvekili Garo Paylan bu gazeteye bir röportaj verdi. Ama ne röportaj! Paylan, tanıdığı ve kendisi gibi Ermeni olan Ak Parti milletvekili Markar Esayan'ı yerden yere vurdu.
Amacına ulaşan röportajcı ve gazetesi de layığıyla kullandı, bir ötekinin kendisi gibi itinayla çevrede tutulmuş öteki hakkındaki utanç verici sözlerini.
Üstelik bir taşla iki kuş vurarak. Araya, bir Kürt vekili de sıkıştırarak: "Markar Esayan'ın Mehmet Metiner'den farkı yok!"
Garo Paylan, gördüğüm izlediğim kadarıyla demokrat, kendi halinde, mülayim bir adamdı. Ne oldu da provokatif Sabiha Gökçen haberleriyle Hrant'a o "güvercin tedirginliğini" yaşatan yolun taşlarını döşeyen gazetede farklı siyasi tercihi olan Ermeni bir dostunu linç edecek açıklamalar yaptı? Hem de araya Hrant'ın değerli hatırasını "parça niyetine" atarak...
İki satırlık mülakatta Markar'ın adını 22 kez anacak kadar kendisini dolduran neydi? "Norm benim" diyen kibriyle, cemaatinden eski bir dostunun "nedamet getirmesi gerektiğini" söyleyebilecek kadar nasıl faşizanlaştı? Üstelik, Ahmet Kaya için "Vay şerefsiz" manşeti atarak bir dönem memlekette yükselen Kürt düşmanlığına elinde körükle yürüyen o gazetede, Ak Partili bir Kürt vekili de aşağılayarak...
Ama işte bu anlaşılmaz tavrın da insani nedenleri var. Bu tarz durumlarla her karşılaştığımda atıfta bulunduğum, başucu kitaplarımdan "Ezilenlerin Pedagojisi" geliyor aklıma. Paulo Freire bakın sistemin ötekileştirdiği bireylerin, aynı dertten muzdarip yoldaşına "mutlaka" yönelecek şiddetinin nedenini nasıl teorize ediyor:
"Ezilenlerin hümanist görevi hem kendilerini hem de kendilerini ezenleri özgürleştirmektir. Ancak çoğu zaman ezilenler kendilerini özgürleştirmeye giriştiklerinde alt-ezici bir konuma kayarlar ve ezenlerle özdeşleşirler, çünkü kendilerini ezenlerin kişiliğinde 'insanlık modelini' görürler. Bu ezen imgesinin kültürel işgal sayesinde içselleştirilmesine dayanan 'otoriter bir gelenektir' (prescription). Buna 'kendini küçük görme' (self-depreciation) duygusu eşlik etmektedir. Bu duygu bir yanda ezenlerin yaşam tarzına öykünme, diğer yanda kendisinin buna ulaşmaktaki yetersizliğine ikna olmadan kaynaklanan bir utançtan kaynaklanır. Özgürleşme ezenlere ait bu imgeyi reddetmektir."
Üzülüyor insan. Yo, coşkusuna, demokratlığına, insaniyetine yıllardır her vesileyle şahit olduğum Markar için değil, Garo Paylan'ın haline dertleniyorum. Eminim Markar da "Ne yaptığını bilmiyor" diyerek eski dostunun haline kederleniyordur, kızmıyordur da.
Hrant'ın saygıdeğer eşi Rakel Dink'in "bir bebekten katil yaratan karanlık dediği" sistemin varlığına, esir aldığı ruhların nobranlığına daha kaç kez tanıklık edeceğiz?