''Türkiye IŞİD'i vuracak koalisyonda yer almak istemiyor." 5 Eylül 2014 tarihli bu haber, NATO zirvesinde DAEŞ'e karşı 10 ülkeden oluşacak "çekirdek koalisyon" kurulması kararının ardından T 24 isimli internet sitesinde çıktı. Ardından da memleketteki gazetelerin 2/3'ünü oluşturan "baskı altındaki" yayınlarda.
Oysa Türkiye, 20 ülkenin temsil edildiği DAEŞ'e karşı çekirdek koalisyonun üyesi oldu. (Mevlüt Çavuşoğlu/ Die Zeit röportajı/ 12 Şubat 2015)
Peki adı geçen sitenin ve manipülasyona ortak olan diğer yayınların amacı neydi? İddialarını "Güvenilir diplomatik kaynaklara yakın kaynaklardan" başka neye dayandırıyorlardı? Bu soruların cevabı net. Yegâne kaynakları "temennileriydi." Çünkü içte ve dışta yaratmaya çalıştıkları "Türkiye DAEŞ'e destek veriyor" algısını açıkça boşa çıkartacak olan Türkiye'nin DAEŞ'e karşı bir koalisyonda yer alması ihtimalinden ödleri kopuyordu.
Tabii ki Türkiye'nin DAEŞ'e yardım ettiği yalanı için oluşturulan "çekirdek koalisyonun" Anadolu ve Rumeli şubesi yalnızca medya manipülasyonuyla yetinmedi. Cemaatlerinin savcıları yardımlarına koşup MİT eliyle Türkmenlere gönderilen TIR'ları bir aksiyon filmini aratmayacak gürültüyle durdurdu.
Ardından HDP'leri yardıma geldi. Türkiye'nin bölgede DAEŞ'e karşı savaşan Özgür Suriye Ordusu'na, YPG'ye ve sivillere yardımlarına bizzat şahit olmalarına rağmen 7-8 Ekim'de sokak çağrıları yaptılar. Ülke ülke gezip bölgede savunduklarını söyledikleri Kürt halkına da yardım eden ülkelerinin DAEŞ yanlısı olduğu propagandasını yaptılar.
DAEŞ'in koltuk değneği vazifesi gördüğü Esat'ın ideolojik ortağı CHP, hatta hiç olmazsa Türkmenlere karşı duyarlılığı vardır dediğimiz MHP bile "terörist Türkiye" mottosunu yaygınlaştırmaya çalıştı. Haklısınız, gerçekler kendileri için hiç sorun olmamıştı ki, biz bu aktörlerin yalanlarını dert edinelim. Öyle ya teröre destek veriyor dedikleri, DAEŞ yanlısı ilan ettikleri Türkiye;
1- DAEŞ'in saldırdığı ilk ülkeydi.
2- DAEŞ'i terör örgütü ilan etmişti.
3- DAEŞ konvoyunu vurmuştu.
4- DAEŞ tarafından Musul'daki konsolosluğu basılıp 49 vatandaşı rehin alınmış devletti.
5-DAEŞ'e karşı Kobani'de savaşan YPG'ye yardım için peşmergelerin ve silahların geçişine izin vermişti.
6- Kobani çatışmaları sırasında DAEŞ'in yaraladığı PYD'lileri ve sivilleri hastanelerinde tedavi etmişti, ediyordu.
7- Kobani'den kaçan 100 bini aşkın sivili topraklarında barındırıyordu.
8- DAEŞ'in saldırdığı Kobani'ye 2000 TIR insani yardım göndermişti... vs. Şimdi, bunca yalanla dolanla iç kamuoyunda ve diplomatik arenada sıkıştırılan Türkiye, yine bir diplomasi enstrümanı olan "askeri operasyon" kartını açıyor. "Tehdit" olarak tanımladığı DAEŞ'e karşı, kara harekâtı ve işgali içermeyen yöntemlerle operasyona hazır olduğu mesajını veriyor. Angajman kuralları gereği bu seçeneğin her an devreye girebileceği restini çekiyor.
Varoluşu savaşa dayanan ve düne kadar "Türkiye IŞİD'İ vursun" diyen Kandil 7-8 Ekim tehditleri savuruyor.
Onun bunun çocuğunun canıyla gerilla romantizminin dibine vuranlar bu diplomatik hamleyi "savaş çığlıkları atıyorlar" diye karşılıyor. Bir elif miktarı zihinsel aktivite gerektirmeyen siyaseten doğruculuk müritleri, kimsenin iyi olduğunu söyleyemeyeceği savaşın kötü olduğuna bizleri ikna etmeye çalışıyor(!)
Eskinin teslimiyetçi hariciyecileri yine başımızı toprağa gömmemizi istiyorlar. Bölgeye binlerce km uzak olan "ABD'ye ya da İran'a helal" olan çıkar koruma refleksine dair diplomasi araçları "Türkiye'ye haramdır" diyorlar.
Ne ala iş, nasıl bir zihinsel konfor, nasıl bir pişkinlik değil mi?