Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Kardeşim ne Kürt sorunu, artık böyle bir şey yok" sözleri önü, arkası kesilerek ve bağlamından kopartılarak tartışılıyor. Yo, tartışanlar, Kürt sorununun en netameli zamanlarında risk alıp konuşmuş, yıllarca şahinler karşısında siyasi çözümü savunmuş isimler değil.
Daha dün bizlere "terörist" derken, şimdi başımıza "heval" kesilenler. Kürdün bu topraklarda ancak "sorun olarak" var olmasına alışanlar. Kimler mi? Biri Oslo'dan beri mayalanan toplumsal barışı ilk gününden beri bir suikastçı gibi izleyen Cemaat. Habur'da alınan barışın siyasi riskini muhafazakâr mahalleye "ihanet" diye yedirmeye çalışan çete. Çözüm sürecini "Kürtler şımardı" nutuklarıyla sekteye uğratmaya çalışan çözüm karşıtları. KCK operasyonlarıyla asıl suçluları bırakıp, Kürtçe kursuna giden çocuğu bile içeri tıkan istihbarat örgütü. Irkçılıklarını gizleme gereği bile duymayanlar.
Diğeri, gazetesi Hürriyet'in "Türkiye Türklerindir" mottosunu değiştirmek için "anayasa değişsin öyle" şartını koşan Doğan grubu. Ve onun, Ahmet Kaya'dan, Şivan Perwer'e ne kadar Kürt sanatçı, aydın varsa hedef göstermiş yazarları, yöneticileri. Başka, Genel Kurul'da aralarında Kürtçe konuşan HDP'li milletvekillerine engel olmadığı için AK Partili Meclis Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı'ya hakaret eden MHP'liler.
Gezi olaylarında Diyarbakır'daki barışçı bir eyleme müdahale etmeyen polisi "Batıdakine gaz, doğudakine gül" diye eleştirip Kürtleri hedef gösteren Sözcü ve bilumum ulusalcı yayın. İzmir'de HDP konvoyunu taşa tutan faşistler. Kürtçe eğitim ülkeyi böler raporları hazırlayıp, anayasa görüşmelerini Türk tanımının vatandaşlık temelinde çizilmesine itiraz ettiği için kilitleyen CHP.
Ha bir de, Öcalan'ın, hatta Kandil'in komutanlarının ikna olduğu geri çekilmeyi, silah bırakmayı, "Kürtlere ihanet ediyorlar" diye pazarlayan savaş kalemleri. Onun bunun çocuğunun canıyla, Cihangir'de gerilla romantizmi yaşayan loser'lar.
Demokratikleşme sorunu
Şimdi tüm barış karşıtı, ırkçı cephe bir köşede duracak ve Köşk'e çıkarken iki vaadinden biri "Çözüm Süreci'ni kararlılıkla devam ettirme" olan Erdoğan'ı Kürtlere şikâyet edecek. Şehit cenazelerinin ertesi günü, akan kanı durdurmak için gösterdiği kararlılığı kameralar karşısında da dillendirmekten çekinmeyen, "Müsteşarımı adaya gönderdim, yine gönderirim" diyen adama çemkirecek. 12 yılda muhafazakâr tabanın ve hatta partisi içindeki milliyetçi unsurların Kürt sorununa bakış açısını dönüştürmüş, çözümün en büyük mimarı hakkında "Bakın Kürtleri inkâr ediyor" diyecek!
Bugünkü barış ikliminin temelleri, Erdoğan'ın Balıkesir'deki konuşmasında bahsettiği, ama üzeri itinayla örtülen 2005'teki o meşhur Diyarbakır konuşmasında yatıyor. İlk kez bir cumhuriyet hükümetinin başbakanı Kürt sorunu realitesini bu denli net tanımlamış ve sahip çıkmıştı. Yetinmemiş, devletin geçmişteki faşizan uygulamalarını kabul edip, tarihin tekerrür etmesine müsaade etmeyeceklerini söylemişti.
Çok şükür, öyle de oldu. Erdoğan, son konuşmasında da, halkına, seçmenine bu tabloyu çizip, Kürtleri siyasi bir koz olarak kullanmak isteyenleri anlattı. Tüm Türkiyelileri ilgilendiren demokratikleşme sorunlarının, bir etnik gruba havale edilmesinin konforunu eleştirdi. Çözüme engel olmak, bölgedeki fiili savaş durumunu sürdürmek için yatırımları engelleyip, sonra da Ankara'ya ayrımcılık eleştirisi getirenlerin maskesini düşürdü.
Bereket barış, çözüm ve demokrasi yanlısı Kürtler de, Türkler de, Newroz'da gelecek barış mesajları öncesi çözüm karşıtlarının son salvolarına gülüp geçiyor.
Durduramayacaksınız!