Türk siyasal hayatında tabular yıkılıyor. İşte Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı devrim niteliğindeki demokratikleşme paketi. 10 yıl önce hayal olan birçok özgürlükçü reform yapılıyor. Söylenmesi bile yasak olan şeyler hayata geçiyor. Erdoğan çıtayı öyle yükseğe koydu ki 10 yıl önce hayal olan devrimsel paket bile bizlere yetersiz geliyor. Daha çok tabuları yıkmak ve daha çok özgürlük kapısı açmak istiyoruz. Türk siyasal hayatı daha çok özgürleşecek ve ileri gidecek; artık geri dönüş yok.
Peki ya Türk spor hayatı da siyasetle eş orantılı ileri gidiyor mu? Maalesef Türk spor hayatı eski tas eski hamam. Galatasaray'da son yaşananlar buna örnektir. Türk siyasetinde tabular yıkılırken Türk futbolunda tabulardan hâlâ korkuluyor. Hâlâ ikiyüzlülük ve riya hâkim Türk futbol camiasına.
Aziz Yıldırım'a artık eskisi kadar kızamıyorum çünkü Türk futbolunda hemen herkes biraz Aziz Yıldırım. Yıldırım'ın kişiliğinin bir kopyası olan Fatih Terim'in G.Saray'dan kovulmak için elinden geleni yaptığını GS Başkanı'nı indirmek için GS'nin mahvolacağı bir süreci başlattığını yazdım. Terim sadece kendi egosunu düşünen bir adam. En ufak bir eleştiri halinde düşman pozisyonuna geçiyor. Ünal Aysal ise yeni Türkiye'yi asla tanımıyor. Türkiye'nin mevcut sosyal dengelerini okuyamıyor. GS yönetimini öyle kurdu ki GS'ye zarar vermek isteyen herkesin eline büyük koz verdi. Görüldüğü kadarıyla bu Terim olayında İnan Kıraç da Aysal'dan desteğini çekti. Kıraç'a yakınlığıyla bilinen tüm kalemler Terim'in safını tutuyor. Kıraç kurnaz ve duruma göre ayar değiştirmeyi bilen bir adam. Terim gibi lobisi çok kuvvetli ve spor yazarlarının çok büyük çoğunluğunun korktuğu birini karşısına almıyor. Terim de zaten Kıraç abisine saygıda kusur etmiyor. GS ile ilgili planları olan Terim Kıraç'la ilişkileri iyi tutuyor. Aysal'ın iş ortağı Aydın Doğan'ın medyası da külliyen bu olayda Terim'in yanında. Terim'in gücünü anlayın artık. Benim içinse durum fark etmiyor. Terim istediği kadar güçlü olsun ben haklının yanındayım. Ve bu olayda Terim haksız. Hele son çıkan yalan rezaletinden sonra külliyen haksız.
Biliyorsunuz Terim'in Aysal'ın telefonlarına çıkmadığı, sms'lere dönmediği söylenmişti. Aysal bunu teyit etmişti. Bunun üzerine Terim'in bir yakını beni aradı ve böyle bir şeyin olmadığını, Aysal'ın yalan söylediğini ifade etti. Terim'in bu durumu telefon kayıtlarıyla ispatlayacağını söyledi. Hatta camianın ağır toplarından Hayri Kozak A Haber'de de açıkladı. Kozak "Ben Terim'le konuştum. Başkanın aramamak veya mesajına geri dönmemek gibi bir saygısızlık yapmadığını dile getirdi. Hatta tarih de verdi. Başkan en son mesajı 17 Eylül'de almış" şeklinde bir iddia ortaya attı.
Ben de Twitter'dan ilan ettim ki eğer böyle bir şey varsa Aysal alenen bana ve tüm spor medyasına yalan söylediyse onu ekranlarda kuşbaşı yapar doğrarım. Ben ne Aysalcı ne Terimciyim; ben GS'liyim ve hakikatin peşindeyim. Açıkçası ilk başlarda da Terim'e inanmıştım ve Aysal aleyhine açıklamalar yaptım. Hatta eski çağdışı jakoben GS mantığını aşamadığını anladığımız Aziz Üstel "ROK Ünal Aysal'a dil uzatamaz" gibi şeyler söyledi. Bir taraf Terim'i bir taraf Aysal'ı putlaştırıyor. Olan GS'ye oluyor.
Sonrasında gerçeğin peşinden koştum ve Terim-Aysal görüşmelerine ulaştım. Bu mesajlaşma kayıtlarına göre Terim'in yalan söylediği ortaya çıkıyordu. Aysal doğruyu söylemişti. Fakat sonrasında tıpkı Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde olan oldu. Bu kayıtların gerçekliğine değil kim tarafından bana verildiğine odaklanıldı. Gerçeğin ve yalanların ortaya çıkması kimsenin meselesi değildi. Mesele bulunduğun pozisyonu tahkim etmekti. Balyoz'da darbeci generallerin yaptığını şimdi ise Balyoz darbesine sözde çok karşı çıkan çevreler yapıyor.
Terim-Aysal arasındaki mesajlaşmaların hepsini okuyun. Kararı adaletle siz verin.