Fatih Terim'in gönderileceğini geçen hafta bu köşede yazdım. Terim vesayetçi bir yönetim tarzını seviyordu. Bir anlamda eski Türkiye'nin genelkurmay başkanları gibi bir teknik direktördü Terim. Bu zihniyete göre Galatasaray'ın gerçek patronu Terim olacak, Başkan ise sembolik konumda bulunacaktı. Eski Türkiye generalleri de ülkeyi kendileri yönetmek isterlerdi. Başbakanlar generallere hesap sormamalıydı. Generaller hiç sorgulanmamalıydı. GS'de de Terim aynı konumda olmak istiyordu.
***
Ünal Aysal'ın kimi yönlerini her zaman ağır eleştirdim. Aysal, Türkiye'nin sosyal dengelerini iyi bilen bir Başkan değil. Yeni Türkiye'yi hiç tanımıyor. Etrafı hep eski Türkiye zihniyetindeki adamlarla dolu. Yanlış kişilerden yanlış teşhisler, yanlış bilgiler alıyor ve olmadık işler yapıyor. Bu açıdan Aysal kendisinin iş ortağı olan habire yanlış teşhisler yaparak para kaybeden başka bir işadamına benziyor. Aysal sırf liseden sınıf arkadaşı diye
Ertuğrul Akbay gibi birini her yere yanında taşıyor ve GS'ye zarar veriyor. Terim'in Milli Takım'la anlaşması sürecinde de yine bugünkü Türkiye'yi iyi tahlil edemeyip yanlış karar verdi Aysal. Ama bütün bunlara rağmen hiçbir profesyonelin başkanlık makamına meydan okumaya hakkı yoktur. Velev ki bir konuda profesyonel eleman tamamen haklı olsun ve başkan haksız olsun yine de başkanın dediği geçerlidir. Gerçek bir liberal- demokrat için nasıl siyasette prensipler geçerliyse sporda da bir GS'li için önce prensipler geçerli olmalıdır. Başbakan
Kılıçdaroğlu da olsa liberal bir bürokratın Başbakan'a meydan okuması kabul edilemez. Teknik direktör Türkiye'nin bir numaralı hocası olarak çok sevdiğimiz Terim de olsa başkanlık makamına meydan okuması kabul edilemez. Terim Başkan'ın telefonlarına çıkmayıp bir de bu edebe aykırı hareketiyle gurur duymuştur. Böyle bir zihniyetin gönderilmesi doğrudur.
***
Bu meselenin takımı uçuruma sürüklediğini 2 aydır sürekli söyledim. Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi Aysal yönetimi saha içi ile saha dışını net şekilde ayırmıştı. "
Saha dışında sorumluluk benim ama saha içinin tek patronu Fatih Terim'dir" dedi Başkan. Aysal'ın bu yönetim anlayışı çok doğruydu. O sebeple geçen seneki şampiyonlukta saha içine hiçbir yöneticinin inmesine izin vermedi Aysal. Saha içindeki başarıyı saha içindekiler kutlayacaktı. O ortamdan kimi yöneticilerin istifade etmesi yanlıştı ve geçmişte hep bunlar yapılmıştı. Yöneticiler futbolcuların terleri üzerinden kendi PR'larını yapmanın derdine düşmüştü. Aysal bunu engelledi. Saha içi başarı Terim ve talebelerinindi. Yönetim buradan nemalanmaya çalışamazdı.
***
Bu yönetim anlayışının devamındaki ilke ise şuydu: Saha içi, takımı nasıl kuracağı ve oynatacağında tamamen özgürdü ama saha dışındaki başkanlık otoritesine karşı sorumluydu. Yani başarı olduğunda nasıl Terim destekleniyorsa başarısızlıklar geldiğinde de Terim, Başkan'a ve yönetime hesap vermek zorundaydı. Sonuç olarak GS'de seçilmiş irade Başkan'dı ve Terim de Başkan'ın emrinde bir profesyoneldi.
***
İşte kızılca kıyamet burada koptu. Geçmiş dönemlerde "
Başkanlıktan ayrı ve bağımsız özerk yönetim" tesis etmeye alışmış Fatih Hoca evrensel kriterlere uygun bu yeni durumu hazmedemedi. Terim her zaman kendini GS'nin başına gelip giden başkanların üzerinde gördü. Terim'in zihniyetine göre kendisi hancı, başkanlar yolcu idi. Aysal'ın saha içinde tam yetki veren ama saha dışında da başarısızlık halinde hesap soran yönetim anlayışı Terim'in alışkanlıklarına tersti.
Terim'e hesap sorulamazdı. Terim GS Başkanı tarafından sorgulanamazdı. Hele ki bunu bir yönetici yapmak istesin, Terim o kişiye gününü gösterirdi. İşte şimdi bu dönemin sonuna gelinmiştir.
***
Alacağımız tutumlar kişilere göre değil temel prensiplere göre olmalıdır.