Bataille 20. yüzyılın en önemli entellektüellerinden biri. Onu 'entelektüel' dışında başka bir sıfatla tanımlamak, yapıtlarının ve çabasının boyutları düşünüldüğünde yanlış değilse de eksik olur. Felsefeci/filozof desek romancılığı/edebiyatçılığı, bir tür entelektüel eylemci desek düşünürlüğü dışarıda kalmış olur. Kendi çağının (1897 doğumludur) bütün aydınları gibi hemen her alanda at koşturmuş, ele aldığı her konuda özgün düşünceler geliştirmiş, o alana katkılarda bulunmuş bir kimliktir Bataille. Garip yanları da yok değildir. Michel Surya'nın yazdığı önemli biyografisine bakarsanız (Georges Bataille: An Intellectual Biography) Bataille'ın arkadaşlarıyla birlikte kurduğu Acephale isimli garip örgütü açıklayacak somut bir veri yok elimizde. Bazı yorumlar yapabiliyor o da ancak.
Acephale, Bataille'ın kurduğu bir dergi ve gizli bir örgüttü. Kimse örgüt hakkında konuşmayacaktı. Geceleri koruluklarda, ormanlarda buluşuyorlardı. Anti-semitik hareketlere katılanlarla el sıkışmıyorlardı. Fakat neler yaptıkları hakkında fazla bir bilgimiz yok. Ama örğütün sembolü çok şey açıklamaya yeter. Bu, Leonardo'nun çizdiği Vitruvian İnsanı resminin kafası koparılmış, cinsel organı bir kuru kafayla kapatılmış halidir ve ressam Andre Masson tarafından yapılmıştır.
Asıl mesele daha da karmaşıktır. Örgüt 'kurban' (sacrifice) meselesiyle uğraşmaktadır. Kuruluş şerefine içlerinden birisi kurban edilebilir. Bütün üyeler kurban olmaya hazırdır. Fakat herhangi birisi 'cellat' olmayı kabul etmez. Bu kural bu nedenle işletilmez.
SARTRE İLE TERS DÜŞER
Bütün bunlar ortaya 'ilginç' bir kişilik çıkarır. Zaten Bataille hayata da o şekilde başlamıştır. Yoksul bir aileden gelmektedir. Babası bir süre sonra frengiden ötürü gözlerini yitirecek ve felç olacaktır. Bataille önce Katolik olur. Sonra koyu Katolik olur. Ardından da dinden uzaklaşır. Felsefi düşünceyle iç içe geçer.
İkinci Dünya Savaşı yılları içinde öne çıkan iki akım Bataille'ı etkiler. Bunların ilki sürrealizmdir. Gerçi kısa bir süre sonra 'örgütle' somut bağlarını yitirir ama gerçeküstücülük hayatında ve düşüncesinde daima önemli bir rol oynar. İkinci büyük akım varoluşçuluktur. Oradada Bataille, ekolün kurucusu sayılan ve Fransa'nın entelektüel hayatında çok etkili bir yeri bulunan Sartre'la ters düşer. Sartre, Bataille'ı 'mistik' bir yazar ve o kavram etrafında çalışan bir düşünür olarak nitelendirecektir.
Oysa Bataille bambaşka bir yere doğru genişlemektedir. Varoluşçulukla ne kadar bağlantılı olduğu sorgulanabilir ama koyu bir Nietzsche izleyicisidir. (Nietzsche Üstüne diye bir kitabı çıkacaktır daha sonra.) Onun düşüncesini harmanlar. Fakat orada kalmaz. O yıllarda Fransa'da etkili College de Sociologie'nin içindedir. Dönemin önde gelen aydınları burada o sıralarda aykırı kabul edilebilecek düşünürleri tartıştıkları toplantılar düzenlemektedir. Bunların arasında bilhassa Marquis de Sade, Bataille için ayrıca önem taşıyacaktır.
Ona geçmeden önce bir noktaya daha değinelim. İkinci Dünya Savaşı öncesinde, içinde ve sonrasında Fransa'daki entellektüel yaşam hayli karmaşık ve yoğundur. Bütün bu girişimlerin altında Fransız sol düşüncesi önemli bir rol oynar.
O sahadaki yaklaşımlar gelip Stalinizmle olan bağlantıya dayanır. (Sartre ve Camus arasındaki kavgayı insanlar başka nedenlerden ötürü gerçekleşmiş sanır. Hayır, asıl konu budur, Stalinizm.) Bataille da bu bağlamda önemli sarsıntılar geçirir.
Zaten Sartre'ın o dönemdeki asıl çabası Freud'la Marx arasında bir bağ kurulup kurulamayacağıdır. Bu konuyu irdeler ve sorgular. Dominick LeCapra'nın kısa ama özlü saptamasıyla bu köprüyü asla çatamaz. Çünkü kategorik Marxizme karşı olduğu kadar Freud'un bilinçaltı düşüncesine de kategorik olarak karşıdır.
Bataille ise Marksizme de Freud'a da bambaska bir açıdan yaklaşmaktadır. Freud bir yana, Marksizmi yeni bir ekonomizm anlayışıyla yeniden üretmeye çalışır. Lanetli Pay olarak Türkçeye çevrilen kitabında bu yolu döşer. Ama düşüncesinin belkemiği git gide daha farklı bir alana kaymaktadır: antropoloji.
Sistematik eğitim görmüş bir kişi olmadığından Bataille elbette başta belirttiğim gibi ele aldığı tüm konulara kendi özgün düşüncesini getiren bir aydındır. Antropoloji konusuyla da daha çok 'kurban' kavramı bağlamında uğraşır. Ölüm, öldürmek, yok olmak, beden, can, canlılık Bataille'ın hızla taradığı kavramlar arasındadır.
Daha da ileri gider. Belki de tüm hayatı boyunca içinden çıkamadığı bu ölüm/öldürme konusuna bir eş konu daha vardır: erotizm. Erotik olan nedir, ölümle, bedenle erotizmin ilişkisi nedir? Bu sorular Bataille için yakıcıdır. Fakat hiçbirisi tek başına değildir bu kavramların. Dolaşık, karmaşık bir biçimde bazı diğer konularla tümleşirler.
Onların başında da iki konu gelir. Birincisi kötülüktür (evil). Batille, kötülük kavramını kendisine ait bir kapasiteyle kavramaya çalışan ilk düşünürlerdendir. Türkçeye de çevrilen Edebiyat ve Kötülük isimli ve yazarları ve yapıtlarını ele alıp irdelediği yapıtının bugün de asıldığını söylemek çok zordur. 'Bilimsel' veya felsefi boşluklarından, amatör ve bilhassa 'edebileştirici' yaklasımından söz edilebilir. Gene de sarsıcı bir yapıttır. İkinci kavram zaten Bataille'ı kategorize etmekte kullanılanacaktır: asırılık (excess/abundance). Buna bağlı olarak da Bataille, benim 'ihlal' diye çevirdiğim, sınır asımı anlamına gelen 'transgression' düsünürü/yazarı olur. Yerleşik olanla zıtlaşan, alışılmış, benimsenmiş, kabul edilmiş her şeyi sorgulayan ve reddeden bir tutumdur Bataille'ın tutumu.
Bu sorgulama dünyası kendisini en fazla Marquis de Sade'da bulur. Bu çok karmaşık ve zor yazarın evrenini tam da bu çizgi hazırlar. Ahlakla ahlak dışı arasını yeniden tanımlayan Sade'ın Fransız aleminde 'ebedi Marki' diye anılması bosuna değildir. Bataille, onun edebiyatını ve düşüncesini hazırlayan zemini aynen kullanacak fakat daha modern ve güncel bir çizgiye taşıyacaktır.
İNSANIN EN BİLİNMEZ ALANI
Kısacası Bataille'da da kendisini gösteren bu asırılık, sınır çiğneme yaklaşımının öznesi bedendir. O nedenle de antropolojiye yakın durur. Kurban konusunu özellikle ele alır. Çünkü bilincin ve genelgeçer ahlak anlayışının çoğu zaman dışladığı tüm 'gerçeklikler' antropolojinin sınırları içindedir. Antropoloji ve özellikle 'topluluk' (community) Bataille'ın ilgisini ortak duyarlılıklar bağlamında çeker ki, kurban o bakımdan önemlidir.
Ikincisi, bedensel gerçekliğin dışlanan yapısıdır. Kan, irin, bedensel sıvılar ikinci düzlemdir. Erotizmi bu nedenle de kuşatır Bataille. Çünkü erotizmde, cinsel iliskide insan, bildiği kendisi olmaktan çıkmakta, sadece kendi bilinç dışını değil, insanlığın evrensel (hatta 'ritüelistik') tarihini yasamaya baslar. Bunları da Erotizm isimli kitabında ele alır.
Böylelikle de Sade'ınkine çok yaklaşan bir edebiyat yaratır.
Zaten Bataille'ın bugünkü bilinç dünyamızda öne çıkmasını sağlayan ve onu ele aldığımız tüm bu alanlarla ilişkilendiren unsur romanlarıdır.
Bataille'ın temel meseleleri bu romanlarda hayli karmaşık biçimde yer alır. Gene de kitapların iki temel olgusundan söz edilebilir.
Ilki onun neredeyse tüm sorunsallarını üzerine yerleştirdiği bir başka kavram olan kutsaldır. Ikincisi de erotizm. Bataille kutsaldaki erotizmi ve erotizmdeki kutsalı arayan onun peşinde bir yazardır.
Daha tanınan ve neredeyse bugün klasik olmuş romanları Gözün Hikayesi, Annem ve Gökyüzünün Mavisi'dir. Bunlara Madam Edwarda'yı eklemek gerek. Ölü Adam ise daha farklı bir metindir.
Bu külliyatta yer alan anlatıların hiçbiri erotizmden uzak değildir. Olmadığı gibi bunları basbayağı pornografik romanlar diye nitelendirenler de mevcuttur ki, özellikle Gözün Hikayesi, bu bakımdan okunması güç, hayli güç bir metindir. Neticede, 20. yüzyılın sonunda hayli önem kazanan 'iğrençlik sanatı' ('abject art') Bataille'ın metinlerinde gözünü kırpmadan ele aldığı, dile getirdiği bir olgudur. İğrenç, tıpkı Sade'da olduğu gibi, daima kutsalla iç içedir ve insanın en bilinmez alanı erotizme açılır.
Bu çok bilinen romanlardan Rahip C'nin simdi yeni bir baskısı yayınlandı. Kitabı Didem Eryar Türkçeye çevirmiş.
Rahip C. Bataille'ın değindiğimiz tüm konuları gözden geçirdiği, ele aldığı anlatılardan biri. Bu da diğer bütün anlatıları gibi semboller, iç anlamlar, göndermeler, öte kavramlarla yakından ilintili bir metin. Bir ikiz kardeş çiftin öyküsünü anlatıyor. Kardeşlerden biri papaz. Diğeri serseriye yakın bir kişi ama elbette kültürlü, bilgili ve asıl kimlik özelliği tam bir cinsellik delisi oluşu. Küçük kasabalarında çocukluktan tanıdıkları Eponine fahişe olmuştur. Çapkın kardeş elbette ilişki içindedir. Ama kızcağız asıl papaz kardeşin peşindedir. Neticede olanlar olur. Papaz işinden ayrılır. Eponine'in peşinden gider. O arada Gestapo'nun eline düşer ve işkencede can verir. Geride bir metin bırakmıştır. O arada diğer kardeş bir metin yazmıştır. Bir yayıncı bunları şimdi yayınlamaktadır.
METNİN ARKASINDA 20. YÜZYIL VAR
Rahip C. çok irdelenmiş, çok tartışılmış bir romandır. Burada anlattıklarım romanın dış kabuğu bile sayılmaz ki, özellikle birçok noktayı, bu kısa özette bile atlıyorum.
Özü itibariyle bu da kutsal, cinsellik, günah, boyun eğme (romandaki kasapla Eponine arasındaki ilişki), özgürlük, kötülük hakkında bir anlatı. Kötülük olunca ahlak da devreye giriyor. Nitekim Rahip, "alçaklığa olan susamışlığımı hiçbir alçaklık dindiremez" diyecektir. Yapacağı alçaklığı ise metin şöyle açıklayacaktır: "Sevdiklerini ihbar etmeyi SEÇMEMİŞTİ (metinde böyle-hbk): belli ki böylesine karanlık bir ihanet düşüncesi başını döndürüyor, ona boşluk kadar çekici geliyordu."
Gene de son kertede inançla ilgili bir metin bu. "Dinin getirdiği yasaklara ve umuda karşı koyduğu için yok olup gidiyordu" denen adam/lar var bu romanda. "Arzunun ve korkunun onu kötülüğün yanına çektiğini hissediyordum" denen insanlar bunlar. Rahip C. biçim yönünden de gene çok ele alınmış bir anlatı. Postmodern romanın 'kayıp metin' olgusunu ilk ele alan novellalardan. Zekice, ustalıkla, ters taklalar atarak işlenmiş.
Bu metnin arkasında 20. yüzyıl var. Eğer 20. yüzyılın bizzat kendisi Sadegil tragedyalar yasamasaydı, kötülük, II. Dünya Savaşı'nda bilinçli ve 'seçilmiş' bir sistematik uygulama olmasaydı Bataille gene bu metni yazar mıydı?
Kitabı kim bilir kaçıncı kez okuyunca aklımdan bu defa bu soru geçti...