Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Osmanlı mimarisi: Mimarlığın ötesindeki tarih...

Doğan Kuban neredeyse yarım yüzyıl harcamış Osmanlı Mimarisi kitabı için. Yılın, yılların en değerli yapıtlarından biri Kuban’ın kitabı. Çok iyi okunmalı, çok iyi değerlendirilmeli

Daha önce toplu yazıları yayınlandıgında ben de Sabah Kitap Eki'nde bir yazı yazarak Dogan Kuban'ın önemini vurgulamıstım.
Buna ihtiyacı yok elbette Kuban'ın. Ama ben onun Türkiye'de yeterince kavrandıgını sanmıyorum. Oysa, Kuban, bugün bile genis ölçüde içine kapalı Türk akademi dünyasında büyük bir isim.
Evrensel ölçülerle çalısan, ele aldıgı konuyu literatürde en ileri asamasına tasıyan bir hoca. Daha dogrusu bir bilgin. Yani bir savant, o niteligiyle de akademik kimligini asmıs bir düsünce insanı. Ilk yapıtlarından itibaren (mesela doktora tezi) yeni bir sey söylemek, yapmak çabasında olan bir isim olarak sivrildi. Bu tutumunu (ve tutkusunu) ilerlemis yasına ragmen bugün de yaptıgı islerde gösteriyor.
Benim Kuban'ın çalısma alanında (özellikle mimariyle ilgili yapıtlarında) ortaya koydugu verimi ancak belli düzeylerde izleme ve degerlendirme sansım var. Ama bu tek boyutlu bir izleme degil. Her seyden önce evrensel standardı yakından bilen, tanıyan bir akademisyen olarak Kuban'ın çalısmalarının düzeyini gayet nesnel bir sekilde görebiliyorum. Isin en önemli yanını bu husus olusturuyor.
Ikincisi, bir kültür insanı olarak, üstelik 1970'lerde biçimlenmis, yetismis bir insan olarak kendi alanımın konularına tek boyutlu bakmamayı ögrendim. Içine kapalı, soyutlanmıs bir akademik anlayıstan yana olmadım hiçbir zaman. Bunun üniversiter anlayısa ters düstügüne inandım. Insan mümkün oldugunca genis bir çevreden, havzadan beslenmeli. Hele sosyal bilimlerde bu haydi haydi böyleyken, bugün pozitif bilimlerde de bu yaklasımın ne kadar etkili oldugunu bir üniversite yöneticisi olarak simdi her zamankinden daha fazla biliyorum. 1990'ların sonuna dogru gelisen ve akademik dünyayı kusatan disiplinler arası metot bu anlayısı somutlastırıp bir pratige dönüstürdü.
Bu çerçeve benim farklı disiplinlere dayalı akademik formasyonumla örtüsüyor. Siyaset bilimi, siyasal düsünceler ve nihayet sanat felsefesi ve kuramları çalısma alanlarım olunca sosyoloji, sosyal tarih, yerli düsünce tarihi, Osmanlı tarihi ve düsünsel sistemleri kaçınamayacagım büyük vadiler. 1970'lerin bize ayrıca ögrettigi de buydu. Belki zaman zaman 'sizofreniklesen', bazen herkesi 'amatör', daha dogru bir deyisle 'dilettante' düzeyinde tutan bir yanı vardı bu tutumun. Gene de önemliydi. Hâlâ da önemli. Belki daha da önemli.
Dogan Kuban hocanın, Ilhan Tekeli hocanın, daha sonraki kusaktan Sema Erder hocanın yazdıklarına ayrı bir önemi daima bu nedenle atfettim.
Onları izlemeyi bu nedenle bir görev saydım. Yazdıklarında daima yeni ufuklar açan bir boyut oldu.
Nitekim, Kuban'ın yarım yüzyıllık emeginin ürünü olan Osmanlı Mimarisi isimli kitabı da bu düsünceyle ilk yayınlandıgı 2007 yılında elime almıstım.
Simdi kitabın ikinci baskısını Yem Yayınevi okura ulastırıyor.

***

Kuban, yukarıda kendi görüsüm olarak bahsettigim 'metodolojisini' kitabın önsözünde bizzat kendisi dile getiriyor. Kitabın asılında "mimarinin aynasında bir Osmanlı tarihi" oldugunu belirtiyor. Aradıgım ve belirtmeye çalıstıgım nokta tam da budur.
Evet, essiz bir Osmanlı mimarisi tarih ve analizi var elimizde.
Fakat Kuban konuyu orada bırakıp didaktik, sınırlı bir kitap yazmakla yetinmemis. Tersine, Osmanlı mimarisini yasanan toplumsal ve tarihsel gelismenin bir 'üstyapısı', bir 'yansıması' olarak ele alıyor.
Nitekim bir adım ileri giderek, çok güçlü bir analitik zihnin kaleme aldıgı bu tek bir paragrafta, gene önsözde, bu tutumunu açıyor ve "(amacım) didaktik çerçevenin gereklerini yerine getirdikten sonra, katı bir elestiri disiplini içinde, (ben vurguluyorum) Osmanlı tarih, kültür ve sanatına iliskin, bilincine vardıgım bütün önyargıları desmek, kliseleri ortadan kaldırmaya çalısmak (bv) olmustur." Bu cümleler sadece bu kitabı degil Kuban'ın bütün akademik yaklasımını, daha dogrusu 'ideolojisini' açıklıyor. Peki bu nasıl olacak?
Kuban'ın yanıtı: "Bunu saglamaya çalısırken sadece sanat ve mimarlık tarihi arasında degil, mimarlık tarihi ile tarih arasındaki iliskileri de irdelemek gerekiyordu." Elimizdeki dev kitabın, bu mükemmel kitabın sırrı buradadır. Elbette baska Osmanlı mimarisi tarihleri var. Fakat onların pek azı bu maksadı güdüyor. Aynı terimi kullanayım, didaktik bir analizle yetiniyor o yapıtlar.
Kuban ise konuyu tümden farklı bir açıdan kusatıyor: "Bu nedenle de kendi bilgimin sınırları içinde, bu yapıt, Osmanlı tarihine de elestirel bir yaklasımı gerektirmistir" diyor. Fazla söze gerek bırakmaksızın Kuban kendi perspektifini bu sekilde yerlestiriyor ki, kitabı bu derecede özgün bir yapıta dönüstüren sırrı da açıklamıs oluyor.
Bu çok dikkatli yazılmıs, eskilerin tabiriyle 'efradını cami agyarını mani' veya Falih Rıfkı için Yasar Nabi'nin söyledigi sözleri anarak belirteyim 'tek bir sözcügün atılamayacagı, tek bir sözcügün eklenemeyecegi' bu önsözde Kuban, mimarlık tarihinin, bilhassa Osmanlı mimarlıgının bu kitaptaki serüvenine 'sübjektif' parametreler vurgusuyla egildigini dile getiriyor: gelenekler, zevkler, görgüler, bilgiler...
Bir mimari yapıyı 'özgün ve çekici kılan bu yorum ve zevklerdir' diyor.
Ama yorum ve zevkin nasıl kendi içinde belli kaynaklardan beslendigini, tekil ve anlık birer olgu seklinde belirmedigini de ayrıca vurguluyor:
"Mimarlık tarihini yazmaya ve okunmaya deger kılan çabalar bunlardır."

TARİHİ ÜRETİMİN DOĞASI
Bir adım ötesinde Kuban bu defa bizzat tarihyazıcının (historiographer) çok önemli bir niteligine deginiyor: "eger yeteri kadar gelismis bir sezgi ile yazılırsa bu çaba tarihi üretimin gerçek dogasını daha iyi açıklayabilir." Nasıl mimari yapı bütün tarihsel ve toplumsal, o arada kültürel, birikimin sonucuysa tarih yazıcılıgı da aynı parametrelerle birlesecektir, birlesmelidir.
'Tarihi üretimin gerçek dogası'nı açıklamak için zorunludur bu yaklasım. Büyük bir bilim ahlakıyla Kuban hemen ardından bu tutumun kisisel yorumla gerçek arasında bir tartısma açacagını belirtiyor ama "denemeye deger çabadır" (bu) diyor.
Öyledir. Felsefeci Karl Popper'in neredeyse ezbere bilinen bilimsellik açıklaması budur: yanlıslanabilir olmak/ yanlıslanırlık (falsifiability). Bilimsel epistemolojinin kuralı budur.
Kuban, "denemeye deger" diyerek tezini ortaya koyup daha ileri bir çözümlemeye onu açıyor. Bilimselcilikte (scienticism) daha ötesinin olmadıgını ayrıca belirtmek gerekmiyor.
Bu dokuya ulasmak için Kuban yukarıda belirttigimiz tarihselcilik yaklasımını daha ileri götürüp gene metodolojik bir saptama yapıyor.
Buna göre ev, saray, tapınak Çin'de, Hindistan'da, Lahor'da, Istanbul'da baska 'anlamlar' tasır.
Bunu yaratan özgül tarihselliklerdir.
Dolayısıyla bir yapı kendisine ait tarihin ve o tarihe ait anlamın ötesinde de bir anlam boyutuna sahiptir. Her özgül yapı 'baska tarih dönemlerini' yansıtır. Bu da evrensel 'nomenclatura' ile ilgilidir. "Bu bakımdan", diyor Kuban, "Osmanlı'nın Viyana önünde nasıl savastıgını vurgulayıp Schönburnn ile Topkapı Sarayı'nı karsılastırmamak, Preveze veya Inebahtı'dan söz edip Dojlar Sarayı ile Topkapı Sarayı'nı yan yana koymamak tarihi bir körlüktür."

NEFİS MİMARİ FOTOĞRAFLAR
Eklenebilecek bir sey yok. Ama sunu belirteyim, bir mimari strüktürün kendisine ait bir genetik içinde dönüsüp morfolojik bir bütünlüge erismesi baslı basına bir kültürel süreçtir.
Kuban bu kültürel sürecin kendi içine kapalı olamayacagını kitap boyunca devam eden analizinde açıklıkla kanıtlıyor. Dolayısıyla da ideolojik planda bu kitap bir deklerasyon içeriyor: kültür içine kapalı degil, dısına açıktır ve her kültür nihai bir sentezle tamamlansa da farklı kodları bünyesinde barındırır.
Ne var ki, Kuban bir sanat/mimari yapıtının estetik plandaki önemini ihmal etmiyor. Estetik doyumun öncel oldugunu öne sürüyor. Bu doyumun analitik bilgi üstünden/aracılıgıyla edinilmedigini, bizatihi bir olgu oldugunu dile getiriyor. Yani, tarihselci yaklasım estetik olanın kendisine ait gerçekligini yok edemez ki, bu anlayısla Kuban, daha da ileri giderek yapıların kurucuları hakkında, tarihsel kimlikleri ve çevreleriyle iliskili bir yazımı gelistiriyor.
Nihayet kitabın çok özel bir boyutu: Kuban, cami olarak bilinen yapıyı/ kurumu, bugüne kadar devam edegelmis bir tartısmayı somut bir sekilde sonlandırarak, zaviye ve/ veya imaret olarak nitelendiriyor.
Ve bu sorunun 'Osmanlı tarihinin ilgili' oldugunu belirtiyor. Bir kere daha: mimarlık aynasında tarih!
Kitabın genel yapısı ve yöntemi hakkında bunları dile getirdikten sonra teknik bir noktaya degineyim. Bu büyük yapıt aslında iki kesimde olusmus:
Sinan'dan Önce Osmanlı Mimarisi ve Sinan'dan Sonra Osmanlı Mimarisi. Kuban, belki eski ama çok güzel bir yaklasımla, yapıtını alt 'kitaplara' bölüyor:
I. Kitap: Olusum ve Kosullar; II. Kitap: Yapılar; III. Kitap: Sinan ve Klasik Osmanlı Mimarisi; IV. Kitap: Avrupa'ya Öykünme.
Bu sıralamayı verdikten sonra yazının sınırları nedeniyle alt baslıklara girmiyorum ama bir kere daha mimarinin merkez- çevre etkilesimi içinde ele alındıgını belirteyim.
Kitap, mimari fotograflarıyla tanıdıgımız Cemal Emden'in nefis fotograflarını tasıyor. Kuban, fotografın tarih yazımındaki yerine deginiyor. Bunun bir metni 'turistik rehber'e dönüstürmesindeki tehlikeden söz ediyor. Emden'in çalısmalarındaki farklılık burada: metni açıklayan, görsellestiren, katkıda bulunan resimler bunlar. Bir öneride bulunacagım: Emden'in bu fotografları, söyle veya böyle, ayrı bir albüm olarak yayımlanmalı. Buna çok ihtiyacımız var.
Ayrıca, kitabın çok özgün bir Osmanlı Mimarlık Sözlügü barındırdıgına mutlaka deginmem gerekiyor.
Bu sözlügü Kuban'la birlikte Münevver Eminoglu hazırlamıs.
Son söz kitabın mükemmel baskısı için. Yem Yayınevi bu kitabın ilk baskısıyla Memet Fuat Yayıncılık Ödülü'nü kazanmıstı. Çok degerli bir ödül bu. Sonunda Memet Fuat gibi yaptıgı isi mükemmel yapan, yayınevi ile essiz kitaplar hazırlamıs birisi adına veriliyor. Ama az. Dünya çapında bir yayın basarısı bu.
Yılın, yılların en degerli yapıtlarından biri Kuban'ın kitabı.
Çok iyi okunmalı, çok iyi degerlendirilmeli. Osmanlının her gün tartısıldıgı popüler kültür ve bilince yeniden iade edilmek istendigi bir dönemde gerçegin temellendirildigi bu büyük yapıtın irdelenmesi bir zorunluluk.
Bir doruk yapıt bu...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA