Son 20 yılda Türkiye Ekonomisi mega altyapı projelerinde, enerji ve imalat sanayi alanında, turizm, sağlık, havacılık gibi hizmetler sektörü alanlarında etkili ve iddialı hamleleriyle, savunma ve uzay teknolojilerindeki dev atılımları ile dünya ekonomisinde kendi farklı bir konuma yerleştirdi. 2008 küresel finans krizi ve 'Kovid-19' dünya ekonomisini derinden sarsarken, Rusya-Ukrayna Savaşı küresel belirsizlik ortamını derinleştirirken, tüm dünya Türkiye'nin ardı ardına gerçekleştirdiği ve Türkiye'nin GSYH'sını 1,3 trilyon doların üzerine, mal ihracatını 270 milyar dolara, hizmet ihracatını ise 100 milyar doların üzerine taşıyan yatırım hamlelerindeki kararlılığı, azmi takdirle takip etti.
Sadece Türkiye sınırlarında değil, kıtalar boyutunda, Türkiye'nin müteahhitlik firmalarının dünya çapında kazandığı ve gerçekleştirdiği projeler Türkiye'yi uzun zamandır bu alanda uluslararası düzeyde Çin'den sonra ikinci sırada tutmaktadır. Oysa, son 20 yılda Atlantik İttifakı ülkelerinin çoğunda altyapı ve üstyapı ciddi bir kalite ve verimlilik kaybı yaşamakta. Başkan Trump, bu konuya ısrarla işaret ederek, ABD'nin altyapısının üçüncü dünya ülkeleri düzeyinde bir yıpranmayla karşı karşıya olduğunu, bu tablonun ABD'nin dünya ekonomisindeki konumuna yakışmadığını belirtmekte. Türkiye'nin atılımcı ruhu ve tüm zorluklara rağmen dinmeyen yatırım iştahı, dünyanın önde gelen kalkınma ve yatırım bankalarının artan bir tempoda ilgisini çekmekte. Bilhassa son 10 yılda, dünyanın önde gelen kalkınma ve yatırım bankalarının en itibarlı paydaşlarından birisi Türkiye oldu.
Öyle ki, söz konusu uluslararası ve çok taraflı kalkınma bankalarının üst düzey yönetimleri Türkiye'ye gerçekleştirdikleri her ziyarette, Ülkemizin gizli kahramanlarının, zorluk bilmez müteşebbislerinin gerçekleştirdikleri yatırımların, dünya standartlarındaki fabrikaların, tesislerin başarılarını, becerilerini yerinde gözlemleyerek büyük bir hayranlıkla Ülkemizden ayrılıyorlar. Dünyanın önde gelen uluslararası ve çok taraflı kalkınma bankaları iki önemli gerçeğin farkındalar. Atlantik İttifakı ülkelerin pek çoğunda gerek kamu yatırımları, gerekse de özel sektör yatırımlarında öyle ciddi bir yavaşlama söz konusu ki, Türkiye'ye yatırım finansmanında kaynak kullanımı söz konusu bankalar için daha da kıymetli hale gelmiş durumda. Bunun yanı sıra, Türkiye'nin küresel rekabetteki iddiasını perçinlemek ve daha da derinleştirmek adına, dijital dönüşüm ve yeşil dönüşümde atılan kararlı adımlar, stratejik sektörlerimizin tümünde gözlenen dönüşüm uluslararası kalkınma bankalarınca başarı öyküsü olarak aktarılan bir süreç.
Bu nedenle, Hazine ve Maliye Bakanlığımızın yoğun çalışmaları sonucunda, Asya Kalkınma Bankası'nın (AKB) da Türkiye'de faaliyete başlama kararı bu sürecin önemli kanıtlarından birisini oluşturmakta. AKB'nın 59 yıllık tarihinde bir ilk olan bu statü değişikliği kararı doğrultusunda, Asya-Pasifik coğrafyasının Türkiye'ye artan yoğun ilgisinin de ekonomik katma değere dönüşeceği bir dönemde, hem kamu ve hem özel sektörümüz, altyapı, çevre, eğitim, finans ve enerji gibi pek çok alanda AKB'nın uzun vadeli ve avantajlı finansman imkânlarından faydalanıyor olacak. Bu önemli gelişme, hali hazırda Türkiye'nin uluslararası ve çok taraflı kalkınma bankaları nezdindeki 35 milyar dolarlık aktif portföy büyüklüğünün 50 milyar dolara genişleyeceği bir dönemin de başlangıcı anlamına geliyor. Türkiye'nin kalkınma bankalarının çekim merkezi olması katlanarak sürecek.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Kerem Alkin | Türkiye kalkınma bankalarının çekim merkezi