Birilerinin insanlık adına dünyanın çivisini yerinden çıkarmaya adeta and içmiş gibi vahşileştiği bir ortamda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlam duruşu ve liderliğinde dünyanın her köşesinde vicdanı ve aklı olan herkesi bu gözü dönmüşlüğe 'dur' demeye çağırıyoruz. Bir yandan, Atlantik ile Asya-Pasifik arasında artan rekabetin; 'Soğuk Savaş' bittikten sonra 20 yıl küresel sisteme hakim olmuş, son 10 yılda ise uluslararası ekonomi-politiğin yeni güç merkezlerine bağlı olarak sona erme aşamasına gelmiş 'tek kutuplu dünya' sistemini 'umutsuzca' korumaya yönelik her türlü mantık ve insanlık dışı girişimin küresel ve bölgesel sonuçlarının bedelini ödemekteyiz. Bir yandan da, küresel ve bölgesel tüm olası senaryoları dikkate alarak içeride ve dışarıda safları sıklaştırmaktayız.
Uluslararası teşkilatların tümünde, akli, vicdani ve insani değerlere sahip bir grup gelişmiş ve yükselen gelişmekte olan ülke, birilerince hakim kılınmaya çalışılan bu 'vahşileşme' ve 'delirme' haline isyan ediyor ve uluslararası sistemi yeniden 'adil', 'şeffaf' ve 'eşit haklara dayalı' bir konuma döndürmeye çağırıyor. Ne yazık ki, 'gözü dönmüşlük', 'vahşete dayalı delirme' uluslararası sistemi öylesine enfekte etmiş durumda ki, 'aklı başında' olan her ülkenin söz konusu 'delirme' haline karşı milli güvenliğine ve istikrarına yönelik strateji ve adımları hızlandırdığına da şahit oluyoruz. Bu nedenle, Türkiye olarak hem 'dışarıdaki sur'larımızı, hem de 'içerideki sur'larımızı sağlamlaştırıyoruz. Türkiyemiz için 'İçerideki Sur' bizatihi Türk Milletidir. Cumhurbaşkanımızın sağlam duruşu ve çağrısıyla, Aziz Milletimiz bunun tarihi ve tartışılmaz bir gerçek olduğunu 15 Temmuz'da bir kez daha destansı bir kahramanlıkla göstermiştir.
Türk reel sektörü ise, Anadolu'daki 'KOBİ Devrimi'nin bir mutlak sonucu olarak, son 15 yıla damgasını vuran hiçbir küresel, bölgesel ekonomik ve siyasi krizde üretmeyi, istihdam etmeyi, ihracatı ve yatırımları bir an olsun durdurmamıştır. Türkiye, bu sayede, dünyanın 40 önde gelen ekonomisi içerisinde, en zorlu ekonomik ve siyasi krizlerde dahi, dünya ekonomisinde onlarca çeyrek hiç ara vermeden büyüme ve kalkınmasını sürdüren ilk 5 ülke arasında olmayı her daim başarmıştır. Küresel düzen yeniden yapılanma sancıları yaşarken, Atlantik ile Asya-Pasifik arasında ticaret, enerji ve lojistik koridorları savaşı derinleşirken, kimi ülkeler 'adil' olmayan yöntemler ile rakip ülkelerin iş dünyasına uluslararası teşkilatlarca kabul edilmemiş 'yaptırımlar'la zorluk çıkarmayı sürdürürken, Türk reel sektörünün ardı ardına ihracat rekorları kırmasının anlamı büyüktür.
Türkiye'nin Avrasya'nın üretim, ihracat ve lojistik üssü olarak ulaştığı 'güvenilir liman' konumu, küresel tedarik zincirinde derinleşen rolü küresel güç merkezlerince doğru okunmakta ve doğal olarak, Ülkemiz ile yeni güç merkezleri ve Küresel Güney arasında üretim, tedarik ve lojistik ağına yönelik işbirliğinin derinleşmesine sebep teşkil etmektedir. Söz konusu ülkeler, küresel trend konumundaki 'dijital dönüşüm' ve 'yeşil dönüşüm' için Türkiye'yi aynı zamanda artan bir tempoda bir 'yatırım üssü' olarak da tanımlamaktadır. Küresel ve bölgesel jeopolitik ve jeoekonomik gerginliklere rağmen, küresel düzenin yapılanmasına yönelik tüm sancılı sürecin panzehri ise Türk reel sektörünün üretmeye, istihdam etmeye, ihracata ve yatırıma aralıksız devam etmesidir. Türkiye küresel ekonominin vazgeçilmez aktörü olma konumunu güçlendirdikçe, 'İçerideki Sur'un mukavemeti daha da perçinlenecektir.