Yaklaşık 2 yıldır bu köşede, Sizleri küresel ölçekte süren 'kalkınmada tıkanma', 'sürdürülebilir kalkınmaya dönük sorunlar' gibi başlıklarda süregelen tartışmaları; OECD, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların 'kalkınma' ve 'büyüme'nin finansmanına yönelik değerlendirmelerini, risk değerlendirmelerini aktarıyorum. OECD çatısı altında, son bir yıldır artan bir tempoda, 'kalkınma' için yeni yaklaşımları konuşuyoruz. Çünkü, az gelişmiş ekonomilerin, orta düzeyde gelişmekte olan ülkelerin zaten mücadele verdikleri zorlu konuları zaten her gün konuşuyoruz; ancak, yükselen gelişmekte olan ekonomiler ve gelişmiş ekonomiler için dahi 'kalkınma' ve 'sürdürülebilir yaşam standartları' önemli başlıklar halini almaya başladı.
Daha yeni tamamlanmış uluslararası teşkilat raporları ve dünya genelinde önemli sayıda iktisatçının görüş vermesi ile hazırlanmış olan araştırmalar, küresel enflasyon sorunuyla birlikte yaşamanın bir kaç daha süreceğine işaret ediyor. Hal böyleyken, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) verileri, dünya genelince 3 milyarı aşan mavi ve beyaz yakalı çalışanın satın alma gücünün hayli zorlu bir dönemden geçtiğine işaret etmekte. 'Kalkınmada tıkanma', 'büyüme ve yüksek katma değer üretimindeki tıkanma' daha 10 yıl öncesinde Afrika'yı kalkındırma derdinde olan ülkelerin de bir numaralı gündemi oldu. Peki, 'kalkınma tıkanma'nın sacayakları ne şekilde tanımlanıyor? Birinci başlık, Y kuşağından X kuşağı kadar 'riski göze alan' yeterince girişimci çıkmaması. Uluslararası teşkilatların 'gençlik platformları'nda Y kuşağı ile bir araya geldiğimizde, girişimci ruhuna yönelik heyecan eksikliği kolayca görülüyor.
İkinci başlık, küresel ve bölgesel jeopolitik gelişmelerden, ekonomik çalkantılardan kaynaklanan belirsizlikler. 'Kovid-19' ve Rusya-Ukrayna Savaşı, gerçekleşme ihtimali hayli zayıf görülen iki risk olarak, küresel ekonomik sistemi derinden sarstı. Atlantik ve Asya-Pasifik kuşağındaki tartışmalar, yeni yatırım iştahına yönelik tabloyu da hayli zorluyor. Bu nedenle, dünyanın önde gelen ülkelerinin liderlerinin küresel ve bölgesel belirsizlikleri bir an önce bertaraf edecek her pozitif adımları, 'sürdürülebilir kalkınma amaçları'nın yakalanmasına yönelik artan ümitsizliği, iklim krizine yönelik artan ümitsizliği de bertaraf etmiş olacak. Bununla birlikte, üçüncü başlık diğer iki başlıktan çok daha ağırlıklı öne çıkmakta. 'Kalkınmada yeni nesil yaklaşım' ve 'kalkınmada yeni nesil finansman yöntemleri' nasıl oluşturulacak?
'Yeni nesil kalkınma'nın bir sacayağı inovasyon ve 360 derece dijitalleşme ise, bir diğer sacayağı ise 'sürdürülebilir ihracat' hamlesi. 'Sürdürülebilir ihracat' hamlesi ise, reel sektöre ve KOBİ'lere 'sürdürülebilir rekabet becerisi' kazandırarak, KOBİ'lerin kurumsallaşmasına, dijitalleşmesine, dünya ekonomisi ile entegre olmalarına öncelik vermek anlamına geliyor. 'Kalkınmada yeni nesil finansman yöntemleri'nin özü ise, bir ülkenin 'Bölgesel Finans Merkezi'ne sahip olmasından geçmekte. Bu nedenle, bugün ilk aşamasına şahit olacağımız 'İstanbul Bölgesel Finans Merkezi'nin resmen faaliyete geçiyor olması, Türkiye Yüzyılı adına, 'yeni nesil kalkınma hamlesi' adına, 'Türkiye'nin 2. Yüzyılı' adına kritik önemde bir adım. Türkiye'nin genç ve yüksek kalitedeki nesli için, onların girişimcilik ruhunu besleyecek yeni nesil finansman metotları İstanbul Finans Merkezi'nden çıkacak. Bu nedenle, Türkiye'nin 21. Yüzyıl'ın yükselen 'oyun kurucu' ülkesi olması adına, İstanbul Finans Merkezi'nin başarısı için, Türkiye'nin tüm iktisatçıları, hepimize sorumluluk düşmekte.