Son 3 aydır, Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından art arda yayınlanan raporlar, 2023-2024 dönemi için 3 kritik önemde küresel ölçekte yaşanacak riske işaret ediyor; 3 kritik alana yönelik olarak uyarılarda bulunuyor. Bunlardan ilki, küresel ölçekte önemli ve derinleşen bir soruna dönüşen 'yaşam standardı kriziyle mücadele'. Bu ifadeyi, bir miktar daha Türkçeleştirerek, küresel ölçekte geçim derdi kriziyle mücadele olarak özetleyebiliriz. Başta IMF, tüm uluslararası ekonomik teşkilatlar, G7 ekonomilerinde dahi 2022 yılında manşet enflasyon oranı ortalama yüzde 9-10 bandına yükselmiş iken, nominal ücretlere aynı ekonomilerde yapılan ortalama yüzde 5.9 artışın, G7 ekonomilerinde de reel ücretlerin enflasyon karşısında eridiğine işaret ediyor. Bu nedenle, dünyanın bütününde ücretle çalışan kesimin genel bir memnuniyetsizliği söz konusu.
IMF'nin küresel ölçekte ikinci uyarısı, 'henüz küresel ekonomide en kötünün yaşanmadığı' uyarısı. Çünkü, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın sebep olduğu jeopolitik belirsizlik ve gerginliğin yanı sıra, 'Kovid-19' küresel virüs salgınından bu yana küresel tedarik zincirindeki aksaklıklara yönelik endişeler ve bu noktada önde gelen ekonomilerin tedarik güvenliğine yönelik yeni arayışları, bilhassa 'manşet enflasyon'dan çok, 'çekirdek enflasyonda yapışkanlık'a yönelik riskler, 2023 sonbaharı ve 2024 kışının şimdiden kolay geçmeyeceğine işaret etmekte. Bu nedenle, 2023 sonbaharı ve 2024 kışı adına, yine başta IMF, uluslararası ekonomik teşkilatlar küresel enerji arz güvenliği, küresel gıda arz güvenliği ve küresel tedarik zincirine yönelik riskleri sorgulamayı sürdürmekteler. IMF, tedarik zincirindeki aksamalar ve artan jeopolitik gerilimlerin, jeoekonomik ayrışmadan kaynaklanan riskler ile birlikte, küresel tartışmaların merkezine taşındığını belirtiyor.
IMF Başkanı Georgieva, teşkilatın tahminlerinin dünya ekonomisinin 2023'de 1990'dan bu yana en düşük büyüme hızını kaydedeceğini işaret ederken, 2023-2024 döneminin "zorlu ve sisli" olduğunun da altını çizmekte. Bu noktada, IMF'in işaret ettiği 3. kritik küresel uyarı ise, uluslararası finans sistemine yönelik. IMF, jeopolitik gerilimlerin neden olduğu küresel finansal ayrışmanın, uluslararası sermaye hareketlerin sınır ötesi akışkanlığının yön değiştirmesiyle, uluslararası ödeme sistemlerini ve hisse senedi, tahvil ve gayrimenkul gibi varlık fiyatlarını etkileyerek, küresel finansal istikrar için potansiyel bir risk oluşturduğunun altını çizmekte. IMF'e göre söz konusu küresel tablo, bankaların fonlama maliyetlerini artırarak, bir yandan karlılıklarını azaltırken, diğer yanda özel sektöre verdikleri kredileri azaltarak, makro-finansal istikrara yönelik riskler oluşturabilir.
Bu ifadenin anlamı, uzun vadede makro-finansal oynaklığının şiddetlenebileceği. Ne yazık ki, bunun etkisi gelişmiş ekonomilerden çok yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ekonomiler için daha belirgin olacak. Bu nedenle, 2008 küresel finans krizinden sonraki kritik 5 yılda olduğu gibi, bugünlerde de dünyanın önde gelen 40 ekonomisinin denetleyici ve düzenleyici regülatör kurumlarının ve finans kurumlarının, bankacılık sistemi için stres testlerine ve senaryo analizlerine ağırlık verilecek sistematik bir yaklaşıma yönelmelerine ihtiyaç var. ABD'de iflas eden 3, AB'de ise iflas eden 1 banka hatırlandığında, söz konusu riskler devlet tahvillerindeki faiz oranlarını yükselterek bankaların varlıklarının değerini azaltabilir ve fonlama maliyetlerini de artırabilir. Bu nedenle, IMF önde gelen merkez bankalarının enflasyonla mücadele adına faiz arttırmalarının bankacılık sisteminde risk arttırmayacak bir düzende yönetilmesi gerektiğini hararetle hatırlatıyor. Başkan Georgieva'nın 'Kovid-19' krizi ile başlayan küresel yoksulluk ve açlık trendinin daha da tehlike yaratan bir noktaya çıkabileceği yönündeki uyarısını da atlamayalım.