İki 'siyah' kuğu küresel pandemi ve Rusya-Ukrayna Savaşı, 1750- 1990 arası varlığını derinleştiren, 'Soğuk Savaş' bittiğinden bu yana ise 'zihniyet tıkanması' yaşayan Kapitalist Sistem açısından, son 200 yıldaki 4. ağır sınavı olacak. 'Kapitalist Sistem' açısından ağır bir sınama ve 'hayatta kalma' mücadelesinden söz ediyoruz. Bu sınamada, Kapitalist Sistem'in yüzleşmesi gereken en 'kritik nokta', son 25 yıldır dayandığı 'küreselleşme 2.0'nın bütünüyle çöktüğü gerçeği. Küresel değerleri ve insani maliyetleri yeterince önceliklendirmemiş; hatta, 'ikiyüzlü', 'içten pazarlıklı', 'bencil' bir 'ucuza bağımlılık' iki siyah kuğu ile birlikte tüm çıplaklığı ile gözler önüne serildi.
Oysa, dünyanın önde gelen ekonomileri için, 'küresel değerler'e yeterince hassas olmasalar da, 10 binlerce kilometre uzaktan ucuz hammadde, ucuz enerji ve ucuz ürün temin etmek ne kadar güzeldi değil mi? Bu kadar uzak noktalardan hammaddeyi, ürünleri 'fosil yakıt' kullanan araçlarla taşıttırmak, o ülkelerde işgücü ve enerji 'tartışmalı' yöntemlerle 'ucuza' getirilse de, sırf 'ucuza bağımlılık'tan o ürünleri oralardan ithal etmek ne kadar kolaydı değil mi? Ancak, yeryüzünün hem kara toprağı, hem de okyanuslar hızla ısınıyor. Küresel iklim değişikliği ile mücadele, bir saniye bile gecikmeyi kaldıramayacak ölçüde birinci öncelik artık.
Başta Avrupa'nın kimi önde gelen ekonomileri, sanayinin üretim maliyetleri ucuz enerji ile, ucuz hammadde ile dengelenecek diye, küresel değerleri yeterince önceliklendirmemiş, 'insani maliyetleri' bir hayli ihmal eden ekonomileri kendi elleriyle zengin etmek; Kapitalizmin 'rahatsız edici' kaypaklığı, şimdi 'insanlık' adına karşımıza önemli meydan okumaları, önemli sınamaları, önemli sınavları çıkarmış durumda. Kapitalist Sistem'in 'bilinçli kapitalizm' odaklı bir zihniyet değişimini hızla tamamlaması gerekiyor. Kapitalist Sistem'in bu zihniyet değişimini hızla tamamlarken dayanacağı 'küreselleşme 3.0'ın ise 'insan odaklı, 'inovasyon' odaklı, 'sürdürülebilirlik' odaklı olması gerekmekte.
Çünkü, 'yeşil kalkınma devrimi' ve 'sürdürülebilir kalkınma' inovasyona dayalı verimliliği, iklim ve çevreyi koruyacak 'yeşil enerji dönüşümü'nü ve katma değerin tüm üretim faktörleri, tüm ekonomi aktörleri arasında daha 'adil' paylaşımını önceliklendiren bir dünya ekonomisi ve küresel ticareti gerektiriyor. Önde gelen ekonomilerin 'katma değeri' ucuza bağımlı olmakla değil; artık daha yoğun bir şekilde yoğun patent sayıları ile, inovatif atılımlarla arttırmaları gerekiyor. Küresel sistemin daha 'adil' ve daha 'insani' bir yapıya kavuşturulması ise, ancak OECD gibi hem 'think-tank', hem de 'do-tank' olan uluslararası kurumların, önde gelen ekonomileri 'kolektif' çalışmaya adete zorladığı 'force-tank' yaklaşımını da gerektiriyor.
Tüm bu tablo, dünyadaki milyonlarca uluslararası düzeyde ekonomik faaliyet gösteren şirket ve ulusal düzeyde ticari faaliyet yürüten firmalar için 'köklü' bir iş modeli değişikliği anlamına da gelmekte. Esasen, Türkiye İhracatçılar Meclisi çatısı altındaki ihracatçılarımız, Türkiye'nin küresel rekabetteki konumunu 'sürdürülebilir' kılmanın yolunun 'ucuz enerji', 'ucuz işgücü'nde değil, inovasyonda, köklü bir iş modeli değişikliğinde, 'temiz ve yeşil enerji' ile 'sıfır atık' öncelikli bir iş modeline yoğunlaşmakta olduğunun uzun zaman farkındalar. İhracatçılarımızı alkışlayalım.