Bu soruya küresel pandemi ve Rusya- Ukrayna Savaşı'na kadar 'evet' diyebilmek mümkündü. Bir tarafta gerçek manada açık, serbest bir piyasa ekonomisine dayalı bir sistem, diğer tarafta kısmen kapalı, tam kontrollü bir piyasa ekonomisine dayalı bir sistem ve bu iki sistemin farklı oranlarda karıştırılmış, hibrid versiyonlarıyla üretimi, ticareti ve kalkınmasını sürdüren çok sayıda ülke. Kimse kimsenin ekonomik sistemine karışmıyordu. Ta ki, 2 'siyah kuğu' küresel pandemi ve Rusya-Ukrayna Savaşı'nın tetiklediği ve küresel manşete taşıdığı 'küresel tedarik zinciri güvenliği', 'küresel enerji güvenliği' ve 'küresel gıda güvenliği' krizlerine kadar. Yani, sorunun cevabı artık 'hayır'.
Elbette, işgücü maliyetleri, enerji maliyetleri veya hammadde maliyetleri adına, 'kontrollü sistem' uygulayan ülkelerin sebep olduğu 'haksız rekabet'e, 'sübvanse fiyat politikası'na, 'aşırı yüksek kapasiteye dayalı üretim baskısı'na yönelik tartışmalar, serzenişler, müzakereler hep gündemdeydi. Ancak, günün sonunda, 'tedarik edilmesi gereken malı en ucuza dünyanın neresinden tedarik edebiliyorsan oradan et' genel kabulünden hareketle, ülkelerin farklı piyasa sistemleriyle oluşturdukları 'adaletsizlikler'e adeta göz yumuluyordu. Ancak, 2 'siyah kuğu' ile birlikte geldiğimiz nokta, artık 'çok sistemli' bir küresel ekonomiyi yürütmenin mümkün olmadığına işaret ediyor.
Kendi parasının değerini kontrol eden, kontrollü kur politikasında ısrarcı olan, gerçek manada açık, serbest ve şeffaf bir piyasa ekonomisi kültürünün bütünüyle dışında kalmayı bilinçli olarak tercih eden ülkelerin küresel ekonomik sistemde sebep oldukları 'yoğun ve derin adaletsizlik', dünya ekonomisinin ve küresel ticaretin karşı karşıya olduğu güncel tehditler ve meydan okumalar dikkate alındığında, artık sineye çekilebilecek bir tabloya işaret etmiyor. Başta OECD üyesi ülkeler olmak üzere, küresel ekonomik sistemdeki varlıklarını peşinen açık, serbest ve şeffaf bir piyasa ekonomisi ile serbest kur rejimine dayalı olarak yürüten ülkelerin, 'küresel tedarik zinciri güvenliği', 'küresel enerji güvenliği' ve 'küresel gıda güvenliği' krizlerini aşmak adına, yoğun ve derin adaletsizliğin sebebi olan ülkelere karşı yeni işbirlikleri, yeni beceriler, ortak çözüm metotları geliştirmeleri gerekiyor.
OECD çatısı altındaki ülkelerin, iklim ve çevre öncelikleri adına, üretim, tüketim ve küresel tedarik zincirine yönelik daha güçlü, daha kalıcı 'değerler bütünü' oluşturmaları gerekiyor. Küresel tedarik sisteminin bir parçası olan şirketlerin daha güçlü bir farkındalıkla küresel etik kodlara davet edilmesi, tüketicilerin daha güçlü mesajlarla bilinçlendirilmesi gerekiyor. Gerçek piyasa ekonomisi kültürünü bütünüyle reddeden ülkelerle birlikte yaşamanın nasıl yönetileceğine dair ciddi araştırmalar ve analizler yapılması, yeni taktik ve stratejiler geliştirilmesi gerekiyor. Küresel tedarik zincirini, gerçek piyasa ekonomisi kültürünü reddeden ülkeler olmadan, onlara ihtiyaç duymadan, yeniden tasarlamak gerekiyor. Çünkü, ancak bu şekilde, gerçek ve şeffaf piyasa ekonomisi modelini bilinçli olarak reddeden ülkeler daha 'adil' bir küresel ekonomik sistemin inşasında birlikte olmaya ikna edilebilir. 'Onlarsız kriz olur' çığırtkanlığı yerine, 'onlarsız sürdürülebilir bir dünyanın inşası'na odaklamanın artık zamanıdır.