'Kovid-19' küresel virüs salgının geçtiğimiz şubat-mayıs döneminde sebep olduğu küresel şok sonrasında, ülkelerin haziran ayından itibaren ağırlık verdikleri 'normalleşme' adımları, ülkeden ülkeye ekonomik toparlanmada farklı tabloları da beraberinde getiriyor. Avrupa Birliği cephesinde, ancak bitirmekte olduğumuz hafta içerisinde, liderlerin 4 günlük hararetli tartışmalar sonrasında mutabık kaldıkları 750 milyar euroluk 'kurtarma fonu'na rağmen, Euro Bölgesi için yüzde 8,7'lik, Avrupa Birliği için ise yüzde 8,3'lük ekonomik daralma beklentisi, Avrupa'nın 'normalleşme' adımları için ne kadar geciktiğine de işaret etmekte.
Türkiye Ekonomisi cephesinde ise, sürecin başından itibaren etkili yönetilmesi ve reel sektörün tüm kesimlerini ve istihdamı destekleyici paketler hızla hayata geçirildiğinden dolayı, mayıs ayının 2. yarısından itibaren Türkiye Ekonomisi'ndeki 'normalleşme' sinyalleri de 'V' tipi toparlanma belirtilerini güçlendirmiş durumda. Bununla birlikte, Türkiye Ekonomisi'ndeki hızlı toparlanma, temel mal ve hizmetlerin üretildiği sektörlerde maliyet enflasyonu hareketlenmelerin tüketicinin muhatap olduğu fiyatlara hızla yansıtıldığına da işaret ediyor. Bu nedenle, TCMB, dünkü Para Politikası Kurulu toplantısı sonrasındaki karar metninde, hem maliyet enflasyonu, hem de çekirdek enflasyondaki hareketlenmeye işaret etti.
Bu nedenle, piyasalardaki enflasyon beklentisini etkili yönetmek adına, haziran sonrasında, temmuz PPK toplantısında da para politikası faizini değiştirmedi. Ayrıca, önümüzdeki hafta yayınlanacak olan yeni 'Enflasyon Raporu'nda da yıl sonu enflasyon beklentisini bir miktar yukarı düzeltebileceği sinyali verdi. Böylece, enflasyon beklentileri ve 'fiyat istikrarı'na yönelik kararlı duruş noktasında, kararlı duruşunu ödünsüz sürdürdüğünü de net olarak ifade etmiş oluyor. Bunun yanı sıra, Türkiye Ekonomisi'nin hem döviz geliri ile döviz harcamaları arasındaki döviz dengesini, hem de yatırım- tasarruf dengesini de gözetecek şekilde, 'finansal istikrar'ı da dikkatle gözeteceğini vurguluyor.
Burada kritik konu, Ekonomi Yönetimi'nin çizdiği rota doğrultusunda, TCMB'nin yeni bir 'aks değişikliği' olarak, 'rekabetçi kur'-'sıfıra yakın reel faiz' olarak tanımlayabileceğimiz bir para politikası patikası konusundaki kararlılığından ödün vermemesi. Türkiye'nin küresel virüs salgını dönemini, reel sektörümüz açısından TL cinsinden kredi kullanma eğiliminin tam anlamıyla perçinlendiği, ihracatımız açısından da 'rekabetçi kur' düzeyinin kalıcı bir düzeye oturduğu bir 'aks' değişikliği adına çok iyi değerlendirmesi gerekiyor. Sonbaharda dezanflasyon sürecine geri dönülmesi halinde, yıl sonuna kadar 0,25-0,50 indirim daha indirim alanına yönelik beklentisi güçlenecektir.