Temas halinde olan iki nesnenin arasında oluşan ve cismin hareketini zorlaştıran etkiye 'sürtünme kuvveti' demekteyiz. Malum, sürtünme kuvveti katı, sıvı ve gazlarda da geçerlidir. 'Ekonomi' dediğimiz alan, üretim, ticaret ve piyasadaki para miktarı da akışkandır. Bu nedenle, bir ülke ekonomisinin dinamizmi esasen üretim, ticaret ve para transferini ne kadar 'akışkan' yapabildiğinizle, 'sürtünme kuvveti'ni ne kadar azaltabildiğinizle doğru orantılıdır. 'Sürtünme katsayısı' ise, 0 ile 1 değerleri arasında hesap edilir ve 1'e yaklaştıkça 'akışkanlık', 'hız'da o ölçüde azalır.
Türkiye Ekonomisi'nde, ülkenin siyasi tarihine damga vurmuş her lider Türkiye'ye dinamizm katabilmek adına, siyaset ve ekonomi alanında 'sürtünme katsayısı'nı sıfıra yaklaştıracak reformlara imza atmaya özen göstermiştir. Atatürk, Menderes, Özal gibi. 2000'li yıllarda, küresel ekonomi-politik yeniden yapılanma anlamında 'sancılı' bir süreçten geçerken, Cumhurbaşkanı Erdoğan da, liderliği ve vizyonuyla, ekibiyle birlikte, Türkiye'nin siyaseti ve ekonomisinde 'sürtünme katsayısı'nı 'sıfır'a yaklaştıracak pek çok reforma imza attı, atmayı da sürdürüyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak ise, Türkiye Ekonomisi'nde onlarca yıldır 'sürtünme kuvveti'nin sebebini oluşturan en temel başlıklara yönelik kritik önemde bir 'zihinsel dönüşüm'e imza atıyor. Ekonomi alanında 'sürtünme katsayısı'nı arttıran bu temel başlıkları 'bürokrasi', 'plaza bankacılığı anlayışı' ve 'oligopolistik piyasa yapısı' olarak sayabiliriz. Bürokrasinin reel sektöre, tarım, imalat sanayi, ticaret ve hizmetler sektörüne sunmakla mükellef olduğu hizmetlerin dijitalleşmesi ve prosedürlerin azaltılması, seri ve piyasa yapıcı kararlar alınması, Türkiye Ekonomisi'nin dinamizmini hızlandırmak, etkin kılmak adına hayli önemli adımlar.
Bunun yanı sıra, 'teminat bankacılığı' olarak da ifade edebileceğimiz 'plaza bankacılığı' ile, müşterisinin projesinin niteliğiyle, başarısıyla ilgilenmeyip, sadece kendi riskini düşünerek, talep edilen kredinin neredeyse 1,5 katı teminat alıp, oturduğu yerden reel sektörü izleyen bir 'plaza bankacılığı' yerine, kredi müşterisi olan reel sektöre yol gösteren, gerektiğinde krediye konu olacak yatırımın fizibilitesi için destek olan, reel sektörün elinden tutan, ilgilenen gerçek bir 'saha bankacılığı' hiç şüphesiz Türkiye Ekonomisi'nde 'sürtünme katsayısı'nı azaltacak bir süreci tetikleyecektir. Bu noktada kamu bankalarımızın adeta 'tarihi' bir misyon üstlenmiş olduklarını ifade edebiliriz.
Bu noktada, üçüncü bir kritik başlık ise 'oligopolistik piyasa yapısı'. Bugüne kadar, ekonomi alanındaki bakanların pek çoğunun yeterince 'neşter vuramadığı' bir alan. Bakan Albayrak bu alanda da kararlılığını her boyutuyla ortaya koyuyor. Bugün, Türkiye'de süregeldiğini şahit olduğumuz 'gıda enflasyonu'nun en temel gerekçelerinden birisini 'oligopolistik piyasa yapısı' oluşturmakta. Bu nedenle, yeni nesil seracılık başta olmak üzere, bu alanda atılacak adımlar enflasyonda gözlenen yapışkanlığı da bertaraf etmiş olacak.