Soğuk Savaş bittiğinde, Asya 3,2 milyar nüfusa sahip iken, Afrika'nın nüfusu 634 milyon, Avrupa'nın ve Kuzey Amerika'nın oluşturduğu Atlantik İttifakı'nın toplam nüfusu ise 1 milyar düzeyindeydi. Yani, Atlantik İttifakı ülkelerinin dünya nüfusundaki payı neredeyse yüzde 20 düzeyindeydi. 2020'de aynı oran yüzde 14'e geriledi. 2050'de ise yüzde 11,6'ya gelecek. İster demografik, ister ekonomik, 2020'den 2050'ye Atlantik ile Asya-Pasifik arasında süregelen 'sıklet merkezi' değişikliğinin getirdiği küresel ekonomi-politik gerginlikler pek çok 'karmaşa' ve 'belirsizlik'lere sebep olmayı sürdürecek. 'Kovid-19' küresel virüs salgını, sosyoekonomik etkileri ile, 21. Yüzyıl'ın ilk 20 yılına damgasını vuran 'karmaşa' ve 'belirsizlik' sürecini daha da derinleştirdi. Dünya genelinde 3 milyarı aşan istihdam ve yüz milyonlarca firmanın var olma mücadelesi açısından yeni zorlukları, yeni açılımları, yeni destekleri de beraberinde getirdi. Ülke ekonomileri açısından 'maliyet yönetimi'ni bir kat daha önemli kıldı. Küresel arz ve talep güvenliğine, küresel tedarik zincirlerinin zenginleştirilmesi, çeşitlendirilmesine yönelik tartışmaları da alevlendirdi. Ülkeler arasındaki küresel ve bölgesel rekabeti bir üst lige taşıdı. Rekabetin kuralları zorlaştı. Tüm bu tablo, hiç tartışmasız, 'karmaşa ve belirsizlik çağı' olarak adlandırmak zorunda kalacağımız bu dönem için, ülkeleri 'yeni hikaye yazmak' gibi bir mücadeleye zorluyor.
Türkiye, Avrasya'nın 'oyun kurucu' ülkesi olarak; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliği ve vizyonuyla, yeni bir yükselişe, yeni bir başarı hikayesine imza atıyor ve bulunduğu ve etki alanındaki geniş bir coğrafyanın kaderini değiştirecek bir dönüşümü yürütüyor. Bugün Türkiye, Suriye ve Libya'da yürüttüğü insani operasyonları, sert ve yumuşak güçleriyle gerçekleştirdiği saha başarısını 1990'larda yapabiliyor olsaydı, 'Srebrenitsa' gibi bir 'soykırım'ı Avrupa'nın ortasında yaşamazdık. Bu nedenle, Balkanların istikrarı adına, 'yeni hikaye yazan' Türkiye'nin Balkan ülkeleri ile oluşturacağı ekonomik ve kültürel işbirliği çok önemli. Sadece Bosna Hersek değil, Sırbistan ve Hırvatistan'ın kalkınması adına yürütülecek işbirlikleri, bu ülkelerde Türk firmalarınca yürütülecek projeler kritik bir önem arz ediyor.
Küresel iklim değişikliğinin bir numaralı tetikleyici unsurlarından olan karbon bazlı enerji türevlerinin alevli tartışmalara sebep olduğu bir dünyada, Türkiye 'yenilenebilir enerji' üzerinden, etkili bir vizyonla, 'yeşil enerji'ye dayalı yeni bir hikaye yazıyor. Doğu Akdeniz'deki hamleleri ile, enerji oyunu ve enerji stratejilerinde değişen dengelere 'oyun kurucu' bir ülke olarak müdahil oluyor. Brexit ile birlikte Türkiye-İngiltere ilişkilerinde; Gümrük Birliği'nin revizyonu ile Türkiye- AB ilişkilerinde 'yeni hikaye yazma' zamanı. Türkiye kendisi ve bölgesi için 'kapsayıcı kalkınma'ya dayalı 'yeni hikaye' yazabilecek ender bir ülke olarak 'karmaşa ve belirsizlik çağı'nın parlayan yıldızı olacak.