'Küreselci' müesses nizam, son 40 yıldır, Washington merkezli olarak yürüttükleri 'küresel düzen'i ciddi manada tehdit edecek sosyo-politik ortamı tetikleyecek kişinin Başkan Trump olabileceğini bu derece kestirebilselerdi, muhakkak ki 9 Kasım 2017 başkanlık seçiminin sonuçlarının farklı olmasına arzu ederlerdi. ABD Kongresi'nde, Temsilciler Meclisi'nde Demokratlar'ın ağırlığı ile, Başkan Trump'ın 'azline' ilişkin çıkan kararı, Trump, ABD halkına 'onlar aslında benim değil, sizlerin peşindeler' noktasında, 'küreselci' kanadın adeta neyin peşinde olduğunu öne çıkararak, bir 'bumerang'a dönüştürmeye kararlı. Bu nedenle, ABD halkı 'azil' kararının tümüyle spekülatif gerekçelerle alınmış bir karar olduğuna ikna olursa, 3 Kasım 2020'deki başkanlık seçiminde, Trump yeniden ipi göğüsleyebilir.
Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de, Orta Doğu'da, Körfez'de, Afrika'da, uzun zamandır planlanmış 'küresel oyun'u kitleyen, bozan, adeta yürütülemeyecek hale getiren hamlelerine, aynı 'küreselci' kanat nasıl köpürüyor; ABD Kongresi'nden Türkiye- ABD ilişkilerini ciddi manada yaralayabilecek kararları nasıl çıkarmaya çalışıyor ise; Başkan Trump'ın mücadelesi ile Türkiye'nin net ve sağlam duruşu, ortak bir 'kader'de adeta kesişmiş durumda. Başkan Trump, ABD'deki 'küreselci' kanatla bir 'mücadele'nin, adeta bir 'savaş'ın içerisinde olduğunu BM Genel Kurulu'ndaki ifadesiyle zaten tescillemişti.
Bu nedenle, Trump gibi pragramatik, ABD'yi son 40 yıldır uluslararası kamuoyu nezdinde 'itibar' kaybına uğratmış strateji, politika ve operasyonlardan uzaklaştırma kararlılığındaki bir başkanın, 'küreselci'lerin kaybetmeye mahkum olduğu, 'vatansever'lerin kazanacağı bir mücadeleyi başarıyla tamamlaması adına, ABD halkını, seçmeni, 'gelecek' adına önemli bir 'sınav' bekliyor. Çin Devlet Başkanı Şi'nin, Çin'i ne kadar zorluyor olsa da, pragmatik bir Trump'la 'ticaret müzakereleri'ni sürdürmeyi, 'Demokratlar'a her zaman tercih edeceğini ifade etmesi de aynı noktaya işaret ediyor.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) nezdindeki Mali Eylem Grubu'nun (FETF) Türkiye'ye yönelik iyi niyet içermeyen raporu da, yine, 2011'den beri Türkiye'yi kendi coğrafyasında 'hareketsiz' bırakacak tuzaklara, operasyonlara, ne acıdır ki, 'içimizdeki hainler'le 'tasallut eden' 'küreselci müesses nizam'ın hasmane tutumunu hatırlatan bir üslup taşımakta. FETF'in raporu, Türkiye'nin terörle, uluslararası ve ulusal suç örgütleriyle ve bunların 'kara para aklama' operasyonlarıyla canla başla verdiği mücadeleyi 'bilerek' görmemezlikten gelen bir 'algı operasyonu' izlenimi veriyor. Uluslararası kurumların ve önde gelen başkentlerin 'kılcal damarları'na nüfuz etmiş böyle bir 'küresel müesses nizam'la mücadeleyi, ancak birlik, beraberlikle ve 'sürekli' uyanık kalarak başarabiliriz.