Soğuk Savaş, 1947 ile 1991 arası, 'iki kutuplu' bir dünyada, 'Batı' ile 'Doğu' Bloku'nun kendi menfaatlerini gözettiği; bu nedenle, 'beşeri kalkınma'dan çok, 'savunma ve uzay rekabeti'ne milyarlarca doların akıtıldığı bir dönem olarak tarihe geçti. Oysa, dünyanın istisnasız her yaşam noktasında en temel ümit, beklenti, tüm insanoğlu adına yeryüzünü daha yaşanabilir kılmak için, 'kapsayıcı', 'adalet' ve 'refah'a dayalı bir ekonomi-politik düzeni hayata geçirmekti. Bu nedenle, Soğuk Savaş sona erdiğinde, dünya vatandaşları 'küreselleşme' olgusunu bu ümidi, beklentiyi hayata geçirebilecekleri bir 'fırsat' olarak kabullendiler.
Ancak, 'neoliberal' ve 'neoemperyal' dayatmalara odaklanmış 'küresel müesses nizam', 'kapsayıcı', 'adalet' ve 'refah'ı önceliklendiren bir ekonomi-politik düzen yerine, salt kendi çıkarlarını gözeten bir 'küreselci' anlayışı dayatmaya kalktı ve dünya vatandaşları bu 'dayatma'yı reddetti. Tekrar vurgulamak isterim; insanoğlu 'müesses nizam'ın dayatmaya çalıştığı 'küreselci' anlayışı reddetti. Yoksa, dünyanın 'küreselleşme'sine, her dünya vatandaşının özgürce seyahat etmesine, çalışmasına, 'refah'a kavuşmasına yönelik 'kapsayıcı dönüşüm' ihtiyacı, beklentisi ortadan kalkmadı.
Peki, 'küresel müesses nizam' boş duruyor mu? Durmuyor elbette. Mısır'dan Filipinler'e, Venezuela'dan Libya'ya, Türkiye'den Brezilya'ya, Körfez Ülkeleri ve Afrika'yı geçtim, kimi Avrupa ülkelerine kadar bile kendi 'küreselci çıkarları'nı savunacak şekilde, siyaset, medya ve iş dünyasından yeni 'yerel muhatap'lar oluşturuyorlar.'Yeni aktörler'i sürekli sahaya sürüyorlar. Bir de bakmışsın ki, 'yerel muhataplar' "küresel müesses nizamla sürtüşmek yanlış. Bu küresel gücün ABD ve Avrupa'daki muhataplarıyla iyi geçinmek lazım' demeye, yazmaya, çizmeye başlamış. Bunun propagandasını da 'liberal demokrasi' maskesi altında yapıyorlar.
Türkiye ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliği ve bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle, halkın iradesine ve Milli Egemenliğe dayalı 'Yurtsever Demokrasi' anlayışını merkeze yerleştirmiş olarak; bir bir hayata geçirdiği 'mega projeler'le, 'küresel müesses nizam'ın kurmaya çalıştığı 'oyun'u bozuyor; darmadağın ediyor. Doğu Akdeniz'de, Suriye ve Irak'ta, Kafkasya'da, Hazar'da, Balkanlar'da, Türkiye'yi rol model gören gelişmekte olan ülkelere ilham verip; 'küresel müesses nizam'ın çıkarlarına karşılık, 'bölgesel refah'a, 'kapsayıcı kalkınma'ya dayalı yeni bir anlayışı yükseltiyoruz.
Marmaray ve Avrasya tünelleri, Yavuz Sultan Selim, Osmangazi ve 18 Mart Çanakkale köprüleri, İstanbul Yeni Havalimanı, Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu, TANAP, Türk Akımı; tüm bu mega projeler Türkiye'nin 'küresel oyunu değiştirme gücü'nün tescilidir. 'Kanal İstanbul' da bunun bir parçasıdır. Bu mega projeleri 'yerel siyasetin oyuncağı' yapmaya çalışanların, kimin değirmenine su taşıdığını asla unutmayın.