TCMB Başkanı Murat Uysal'ın Türkiye Bankalar Birliği'ne yaptığı sunumda öne çıkan mesajlar, Banka'nın önümüzdeki dönemde elindeki para politikası araçlarını etkin kullanmasının yanı sıra, araç zenginliğinin de arttırılacağına işaret ediyor. En temel para politikası araçlarından birisi olan zorunlu karşılığın, bankaları reel sektöre kredi kullanımına özendirecek bir formülle yapılandırılması bu hususa en güzel örneklerden birisi.
Küresel ekonomik konjonktür hızla değişirken, maliyet artışına sebep olabilecek gerekçeler azalırken, küresel ölçekte bir dezenflasyon süreci ufukta gözükürken, bankaların reel sektör plasmanındaki rollerini gözden geçirmeleri önemli.
Çarşamba günkü yazımda, 'yerel küçük hesaplar'ın peşinde olanlardan bahsetmiştim. Bu grup, TCMB'nin yedek akçeleriyle ilgili düzenleme konusunda da yaygarayı koparmışlardı. Aynı grubun bu hafta Hindistan Merkez Bankası'nın da benzer bir adım atmasına yönelik bir değerlendirme yapıp yapmadıklarına bakıyorum; doğaldır ki kimse ortalarda yok. TCMB üst yönetiminin pek çok uluslararası toplantıya katıldığı, dünya merkez bankaları arasında para politikası araçlarına ve yeni yaklaşımlara yönelik pek çok teknik tartışmayı yakından takip ettiği bir dünyada, TCMB'in her adımını dünyadan kopuk bir şekilde tartışmak ne yazık ki bu grubun adeti.
Türkiye, dünya ekonomisiyle birlikte bir dezenflasyon sürecine girecek.
Bu sürecin en belirgin sonucunu ilk etapta maliyet enflasyonu üzerinde göreceğiz.
Bu gelişme, bir süredir ekonomi aktörlerinin fiyat belirleme alışkanlıklarındaki iyileşmeyi de hızlandıracak. Bu gelişmenin doğal sonucu olarak fiyat istikrarı algısı güçlenecek ve piyasa faiz oranlarındaki gevşemenin hızlandığına; reel sektör finansman maliyetlerinin iyileştiğine ve bu tablonun yatırım ve büyümeye olumlu yönde yansıdığına şahit olacağız.
Başkan Murat Uysal'ın da vurguladığı gibi, para politikasındaki en temel kuralın 'amaç' değil, 'araç bağımsızlığı' olduğunu ve bu duruşla TCMB'nin hareket alanını zenginleştirecek pek çok yeni adımın yolda olduğunu idrak etmemiz gerekiyor. Artık, karanlık senaryolara 'stokholm' sendromu gibi yapışmayı bırakalım.