Dünya siyasetinde önemli bir kırılma döneminin, önemli bir kavşak dönüşünün içinden geçiyoruz. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabulünün 69. yılını geride bırakırken, insanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyetin ve bunların eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması adına, uluslararası kurumların ortaya koymaları gereken mücadele iyi gitmiyor.
Türkiye, 1949'dan bu yana söz konusu evrensel değerlerin uygulanmasına yönelik insani bir mücadelenin içinde.
Bununla birlikte, evrensel değerlere yönelik çalışmaları küresel ölçekte yürütebilecek bir ekonomik ve idari beceriye ancak son 15 yılda ulaşabildik.
Aralarında Türkiye'nin de yer aldığı E7 Grubu, dünya ekonomi-politiğinde artan ağırlıklarına bağlı olarak, evrensel değerleri sahiplenme, himayesine alma noktasında küresel ölçekte çabalarını yoğunlaştırırken, küresel ekonomi-politikte ağırlık erozyonu yaşayan G7 Grubu'ndaki radikalleşme, aşırı sağcılaşma, tüm uluslararası sistemi endişeye sevk eden bir boyut kazanmış durumda.
Türkiye'nin, son 'Kudüs' gerginliğinde izlediği proaktif siyaset, İslam İşbirliği Teşkilatı olağanüstü toplantısından çıkarılan mutabakat ve deklarasyon; ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu'nda, tarihi bir hataya imza atmış olan ABD yönetiminin yalnızlaştırılması başarısı, evrensel hakların sahiplenilmesi ve himayesi adına, Türkiye ile birlikte E-7 Grubu'nu öne çıkardı. Trump Yönetimi'nin dünya ekonomisi, çevrenin ve doğanın korunması ve en temel insan haklarına yönelik izlediği politika, Avrupa'da yükselen aşırı sağ, Avusturya'da hükümetin dahi ortağı haline gelmeleri, önde gelen gelişmekte olan ekonomileri ciddi manada endişeye sevk etmekte. Uluslararası ticareti engelleyecek olası tedbirlere yönelik olarak, küresel ticaretin liberal kalması yönünde, aralarında Türkiye'nin de yer aldığı E7 ülkelerinin çağrıları daha fazla öne çıkıyor.
İç savaş, doğal afetler, aşırı yoksulluk ve açlık gibi nedenlerle evini terk eden insan sayısının 40 milyonu, ülkesini terk edenlerin sayısının 25 milyonu geçtiği, her dakika 20 insanın mülteci konumuna düştüğü bir dünyada yaşıyoruz.
Ve 65 milyonu aşan mülteci için, Avrupa başta olmak üzere, dünyanın ekonomik açıdan güçlü ülkelerinin ortaya koydukları çaba, 'kolektif riyakârlık' boyutunda, Türkiye gibi bu alanda elini tam anlamıyla taşın altına sokan ülkeleri ciddi boyutta endişelendiriyor. Son 'Kudüs' gerginliği, İslam coğrafyasındaki ülkeleri de samimiyet testinden geçirdi ve 'turnusol kâğıdı' vazifesi gördü. Türkiye'nin bu son başarısı, gerek bölgemizdeki ve gerekse de küresel siyasetteki ülkeleri deşifre etti ve 2018, bu açıdan, Türkiye üzerindeki baskının daha da artacağı bir yıl olacak. 2018'de de üretime, ihracata, istihdama asılarak, bu baskıları bertaraf etmeyi sürdürelim