1970'li yıllarda, petrol ihraç eden ülkeler teşkilatı OPEC, başta ABD olmak üzere, batılı ülkelerin Ortadoğu politikalarını ve bilhassa Filistin topraklarına yönelik, İsrail'i destekleyici politikalarını cezalandırmak adına, ham petrolün fiyatını pahalılaştırarak cezalandırmaya kalkınca, ABD, o dönemde ödediği ekonomik ve toplumsal, siyasi bedel nedeniyle iki hamle yapmıştı. İlk hamle, New York Emtia Piyasası'nı kurup, OPEC'in petrol fiyatını belirleme gücünü kırmaktı; ki ABD başarılı oldu; İkinci hamle ise, Saddam Hüseyin'in Irak'ını silahlandırıp, önce 10 yıl İran'la savaştırıp, ardından Kuveyt'e saldırmasına göz yumarak, tüm Körfez'e askeri açıdan yerleşip, Suudi Arabistan'ı kendisine daha bağımlı hale getirmek. ABD Kongresi'nde, 11 Eylül 2001'deki terör eylemi nedeniyle ABD Kongresi'nden S. Arabistan aleyhine geçen karardan, Başkan Trump'ın son ziyaretine uzanan süreçte, S. Arabistan'ın ne hale geldiğini gözlemliyoruz. İşte, son 'Kudüs' meselesi.
ABD, 2000'li yıllarla birlikte, bir noktayı daha yakaladı; fosil yakıtlara yönelik uluslararası kamuoyu tepkisi tırmanarak artıyor; herkes küresel iklim değişikliğinin farkında ve yenilenebilir enerji alanında teknoloji o kadar hızlı ilerliyor, rüzgâr ve güneş enerjisi ile elektrik üretimi o kadar hızlı ucuzluyor ki, 'petrolün 100 yılı' artık tamamlanıyor. Bu da şu anlama geliyor; petrolün devri kapanıyorsa, elindeki rezervi satabildiğin kadar sat. Oysa, ABD 1970'li yılların başında, günde 10 milyon varil petrol üretirken, iki petrol krizi sonrasında, kendi topraklarındaki petrol üretimini kısıp, ihracatı yasaklayıp, Saddam Hüseyin'i idama götüren son Irak operasyonu ile 4 milyon varile kadar çekmişti. 10 yıllık Afganistan ve Irak operasyonu fiyaskosu sonrasında, 2013'te 'kayaç gazı ve petrolü'nü de devreye alarak ve enerji ihracatı yasağını kaldırarak atağa geçti. Şimdi, ABD Enerji Enformasyon İdaresi'nin tahminlerine göre, ABD'nin petrol üretimi Mayıs 2018'de 9.97 milyon varile ulaşarak, S. Arabistan'ı geçecek ve ABD'nin adı 'Saudi America' olacak.
ABD, 1970'lerde ürettiği günlük 10 milyon varili yeniden yakalayıp, önümüzdeki 30 yılda petrol elektrik üretimi ve küresel ulaştırma hizmetlerinde kademe kademe terk edilirken, elindeki rezervlerden 'son vurgun'u yapacak. Bu nedenle, ne Körfez'in, ne Rusya'nın petrol üretimi ve ihracatında daha iddialı olmasını istemiyor. Unutmayın, Katar ablukası ve Kudüs başlıkları ile, Körfez ve İran'ı birbirine düşürür ve Hürmüz Boğazı'ndan günlük 23 milyon varil petrol geçemez ise, dünya petrol ihtiyacını büyük ölçüde ABD'den temin etmek durumunda kalacak.
ABD'nin 'petrolde son vuruş'u hedefleyen stratejisini de göz ardı etmeyelim.