Geçtiğimiz eylülden bu yana, Türkiye'nin küresel ölçekte duruşunu, hedeflerini, uğradığı haksızlıkları, karşı karşıya kaldığı 'algı operasyonları'nı anlatmak adına, dünyanın pek çok önemli ülkesine, başkentine ziyaretlerimiz oldu. Bu ziyaretler, bir iktisatçı olarak, gittiğimiz ülkelerin genel ekonomik görünümü ile ilgili bilgi sahibi olmamızı da sağladı. Ortadoğu, Körfez Bölgesi'nden Avrupa'ya, Rusya'dan Asya'ya, ekonomik görünüm ile ilgili tespitlerim 'kırılgan' bir atmosferin her yere hâkim olduğu gerçeği. Dünyanın pek çok önde gelen ekoomisinde, reel sektör 'esnaf ekonomisi' düzeyinde yaşamını sürdürüyor.
Yani, geleceğe yönelik esaslı planlar yapmadan, yapamadan; yatırım kararlarını erteleyerek, günü birlik bir kurgu içinde yürüyor, ekonomik yaşam. Türkiye Ekonomisi de küresel ölçekteki bu 'vasatlık'tan, 'keyifsizlik'ten etkilenmekte.
Uluslararası Para Fonu, aralarında Asya ekonomileri ve Türkiye'nin de yer aldığı önde gelen gelişmekte olan ekonomilerin, bu küresel tablonun etkilerini azaltmak adına, ağırlıklı olarak 'iç talep'i canlandırıcı politikalar ile süreci yönettiklerinden söz etmekte. Hükümet, Ekonomi Yönetimi, yatırımların canlandırılması, reel sektörün finansmana erişimi, istihdamın desteklenmesi adına, pek çok paketi devreye aldı. İster Kredi Garanti Fonu'nun sağladığı imkânlar olsun, ister ekonomiyi, sektörleri destek paketleri olsun, ister yatırım teşvik paketleri olsun, reel sektöre sunulan tüm imkânlarda, 'kamu yararı'na yönelik yeterli hassasiyetin gösterilmesi bu açıdan kritik önemde. Çünkü küresel ekonominin umut sinyalleri vermediği bir konjonktürde, reel sektöre verilen destekler, bir ölçüde Türkiye Ekonomisi'nin algısındaki önemli sac ayaklarından biri olan 'mali disiplin'den bir ölçüde fedakârlık edilerek yönetiliyor.
Bu da, sunulan imkân ve desteklerden yararlanan reel sektörün sorumluluğunu bir kat daha artırmakta. Küresel siyaset yeniden yapılanırken, bulunduğumuz coğrafya binlerce kilometre uzaktan şekillendirilmeye çalışılırken, Türk toplumunun ülkenin âli menfaatleri için birlik ve beraberlik ruhuyla hareket etmesi, pek çok alanda atılan adımlar ve alınan kararların, uygulamaların 'kamu yararı' gözetilerek yürütüldüğü kabulünün güçlendirilmesinden geçiyor. Bu nedenle, Türk siyaset alanı kadar, ekonomi aktörlerine de ağır bir sorumluluk düşmekte.
Reel sektörümüz verilen destekleri katma değere dönüştürmek için çabalarını daha da yoğunlaştırmalı.