Hayatta sevmediklerim sevdiklerimden fazladır. Basit ve seçmeci bir hayatı tercih etmişseniz böyle olması kaçınılmazdır.
O sevmediklerim arasında törenler vardır. Hayatın her anını okumak, yazmak ve çalışmakla geçirdiğim ve geçirmek istediğim için törenlerde akıp giden zamana acırım da acırım. Ama objektif olanlara bir şey demem.
Onlardan biri, belki de başlıcası mezuniyet törenleridir. Nedeni açıktır. Daha önce de yazdım.
Büyük şairimiz Fazıl Hüsnü, kendisi de asker kökenli olduğundan asker ve bayrak görmeye dayanamazmış, ağlarmış. Bir başka kadın şair arkadaşım merhum Melisa Gürpınar çocuklar karşısında heyecanlanırdı.
Beni de heyecanlandıran gençlerdir. Kızarım, tartışırım ama onların hayatımdaki yeri bambaşkadır.
Hayatta yaptığım her şeyi öncelikle onlar için yaptım.
Mezuniyet törenleri bu nedenle benim için önemlidir. Daha da fazla önemsediğim okulun ilk açıldığı gündür. O gün yeni başlayanların ve ailelerinin heyecanı görülecek şeydir. Tedirginlik ve gurur, endişe ve güven bir aradadır. Zaten gençleri kanadımız altına alacağımız için ve onlar zaten başlayacakları hayata can attıkları için o günkü günde, tıpkı mezuniyetlerde olduğu gibi, asıl ailelerle ilgilenirim.
Onları yatıştırmak, rahatlatmak, onlara güven vermektir esas olan.
***
Cumartesi günü biraz da özel bir nedenle katıldım Rektör Yardımcısı da olduğum
Kadir Has Üniversitesi mezuniyet törenine.
Değişmeyen o manzara karşısında, evet, heyecanlandım.
Buldukları ilk fırsatta eğleniyordu, coşku doluydu, tıkanacak kadar heyecanlıydı tüm gençler. Diplomalarını verirken sıktığım elleri o sıcakta buz kesmişti.
Karmaşık bir dönemde mezun oldular.
Dünya
dengesizlikler üretiyor. Bugün denge değil dengesizlik kurduğunda toplumlar ayakta kalabiliyor.
Bilginin bambaşka bir boyut, içerik ve anlam kazandığı,
teknolojinin güneşin batması ve doğması kadar doğal şekilde değiştiği ve hayatımıza etki ettiği,
yerleşik, kabul edilmiş her şeyin reddedildiği ve dönüştüğü,
yeni kavramlarla ikame edildiği bir dönemde öğrencilerimizi bugünün değil yarının dünyasına hazırlayarak mezun ettik.
Onlar diplomalarını alırken Türkiye'deki üniversitelerin de bahusus bizim üniversitemizin de,
Kadir Has Üniversitesi'nin, konumu ve özellikleri üstünde düşünüyordum.
***
Yatay örgütlenen, yatay düzeydeki
yaygınlaşmayı ilke edinen bir anlayıştan
düşey örgütlenen dolayısıyla
seçmeci, mukayeseli üstünlüğe dayanan, niteliği öne çıkaran bir üniversite anlayışına geçmenin
zamanı çoktan geldi, geçiyor hatta.
Her şeyi '
üniversite' ile halletmemiz de gerekmez. Amerika'da ve Avrupa'da olduğu gibi, tek tek
konulara ve alanlara odaklanmış '
okulların' işin içine katıldığı bir anlayışa geçmemiz şart. Mesela bir Hukuk Okulu, Sanat Okulu, Teknoloji Okulu kurmamız gerek.
Üniversiteler ise
çoklu disipliner bir anlayışta örgütlenmiş,
büyük sanayi ve alan araştırmaları gerçekleştiren,
bilgiyi muhakkak değere dönüştüren,
kendi kendisini sürdürecek bir yapıya kavuşmak zorunda.
Sayısı yüze yaklaşmış bir bölümü bir de yüz birinci olarak bir başka üniversitede açmanın hiçbir anlamı yok. Mesele açılan bir bölümün
bilim ve değer düzeyindeki somut getirisi olmalıdır.
Ve üniversiteler elbette
özgürlüklerin alanıdır.
Dördüncü kuşak üniversiteler çağındayız.
Üniversite
teknolojileri, 'know-how'ları, 'süreçleri' her gün değişiyor.
Sosyal ve beşeri bilimlerin bile '
dijitalleştiği' bir
dönemde
yaratıcılık ve kalite yeryüzündeki
en temel kavram.
Yaratıcılık, girişimcilik, bulguculuk özgürlük olmadan sağlanamıyor.
Bu kesindir. Hele bugünkü dünyanın koşullarında bu daha da büyük bir zorunluluk.
Öğrencilerimizi bu düşüncelerle hayata hazırladık. Onlar da dün diplomalarını alıp o hayata katıldılar. Her şey gönüllerince olsun, sadece bizim mezunlarımızın değil tüm mezunların...