2013'te bir öğleden sonra üniversitedeki odamda otururken Cumhurbaşkanlığı'nda görevli dostlarım ziyaretime geldiler. Devlet, görevden ayrılan Cumhurbaşkanlarına bir Müze ve Kütüphane yapılması hususunda yasa çıkarmıştı.
Bu doğrultuda Cumhurbaşkanı Gül için yapılacak bir müzeden söz ettiler.
Cumhurbaşkanı Gül bu müzenin küratörlüğünü benim yapmamı istemişler. Onu bildirdiler.
Kabul etmekte çok tereddüt gösterdim.
Birçok müzenin yönetim kurulunda bulunmuştum.
Doğrudan doğruya küratörlük faaliyetinin içindeydim. Ama bir Cumhurbaşkanlığı müzesi nasıl olabilirdi?
Beni ikna ettiler.
Kabullendim. Üstünde hayli düşündükten sonra aklıma bir düşünce geldi. O düşünce bu müzeyi çok ilginç kılabilir, bendenizin de müzeye naçizane bir katkıda bulunmama imkân sağlayabilirdi.
***
O şuydu:
Sayın Gül 1950'de 29 Ekim günü doğmuşlardı. O yıl Türkiye çok partili hayata
geçmişti. Doğdukları gün de
Cumhuriyetin ilan edildiği gündü.
CB Gül'ün yaşamıyla
Türkiye'nin
demokrasi ve siyasi tarihini iç içe verebilirdik. Böylece ben de sanat ve
siyaset bilimi alanındaki birikimimi kullanabilirdim.
Üstelik Müze,
genç Cumhuriyetimizin ilk döneminde yapılmış
Sümer Bez Fabrikası'na oturtulacaktı.
1933 tarihli bu
nefis
Konstrüktivist mimari örneği
mimar Emre Arolat tarafından restore ediliyordu.
CB Gül görüşümü kabul ettiler. Zaten daha ilk anda bu müzenin bir
övgü, bir güzelleme, bir propaganda müzesi olmasına, bir
nostalji, anı müzesi olmasına
karşı çıkmışlardı.
***
Bu yönde çalışmaya başladık. Ben 20. yüzyılın son çeyreğinde gelişen
yeni müze anlayışı doğrultusunda
pasif değil aktif, katılımcı, paylaşımcı, üretken, dinamik, demokratik bir müze yaratmak arzusundaydım.
Bunu da benimsediler.
Müzenin bilhassa ikili anlatımını çok
çağdaş bir teknolojiyle bütünleştirmek, bütün
geçmiş birikimi
arşivlerin aktif kullanımıyla vermeyi düşündük. Çok
ileri teknolojiden yararlandık.
Onar yıllık dönemler halinde
anlattığımız bu tarihi o yoldan çok canlı
videolarla, gazete kupürleriyle verdik. Ayrıca
müzeyi bir
araştırma merkezi olarak düşündük.
Bir konuyu merak eden izleyicinin dilediği kadar derinleşmesi için gene
iPad gibi
teknolojik aygıtlardan yararlandık.
Müzenin içinde yer alan
kütüphane öncelikle içine yerleştiği
Abdullah Gül Üniversitesi öğrencileri tarafından kullanılacaktır.
O nedenle
sosyal bilimler alanında çok güçlü bir çekirdek koleksiyon oluşturduk.
Ayrıca
CB Gül'ün şahsi kitaplığı ve özel arşivi bu kütüphaneye taşındı. Burası da bir
araştırma merkezine dönüştürüldü.
Hele Sayın Gül'ün
devlet adamı olarak kendisine dayanak seçtiği
temel kavramların ve onlara dayanarak
gerçekleştirdiği uygulamaların felsefi bir anlatımla verildiği düşünülürse ortaya ilginçten de
ilginç, yenilikçi bir müzenin çıktığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Kaldı ki, izleyiciler sunulan bir
elektronik oyunla bu deneyimi bizatihi yaşayabileceklerdir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da göreve geldikten sonra Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki bu projeyi
benimsediler ve geliştirilmesine destek ve katkı sağladılar. Bugün Anadolu'nun ortasında çok güçlü, çok etkin, çok cazip, estetik bakımdan çok üst düzeyde bir müze var.
Bu müze
Sayın Gül'ün seçiciliğini ve vizyonunu yansıtıyor. Sadece
Türkiye'de bir ilk değil, dünyada da birçok bakımdan çok
özgün bir müze. Karınca kararınca katkımdan
ötürü ben de onu hayatımın en önemli işlerinden
biri,
başlıcası sayıyorum. Bana bu fırsatı
sağladıkları için
Cumhurbaşkanı Gül'e müteşekkirim.
İnandım, irade mucize yaratabiliyormuş.