ABD seçimlerine iki haftadan az zaman kaldı. Kıyamet kopuyor. Geçen hafta Washington'dayken Clinton ile Trump arasındaki münazarayı canlı izledim.
İzlememeyi yeğlerdim.
Kampanya döneminde yaşananlardan herkes tedirgin. Amerikan demokrasisinin de başkan adaylarının da hiç bu seviyeye inmediğini vurguluyor herkes.
Benim temas ettiğim çevreler (benim gibi) Clinton'u destekliyor.
Trump yerden yere vuruluyor.
Yaşananlar karşısında insanlar şaşkınsa da bu dönem gene de bir şeyler öğretti bize.
Onların üstünde durayım.
***
Birincisi, herkesin yüklendiği
Trump gökten zembille inmedi.
Onun siyaset sahnesindeki mevcudiyeti iki önemli nedene bağlı.
İlki, Trump,
neo-con'larla birlikte başlayan politik bir yaklaşımın uzantısı. Buna '
insafsız, amansız sağ siyaset' ('relentless right') deniyor. Evet, belki diğer konularda daha muhafazakârdı ama genel çizgileriyle
Bush'un Trump'tan fazla da bir farkı yoktu.
İkincisi, Trump, içinde geçtiğimiz bu utandırıcı, çılgın, sınır tanımaz '
narsisizm' kültürünün bir sonucu. Kırdığı potları düzeltmek için televizyonlara çıkan siyahi danışmanı, 'soyunma odası konuşmaları' dediği o saçmalığa mazeret ararken '
o zamanlar milyarder bir playboydu' (haydi çapkın diyelim, o düzeye düşmemek için) dedi.
Hani özür kabahatten büyük ama Trump o kendini beğenmişlik kültürü içinde 'her şeyi yapmaya hakkım var, çünkü param var' anlayışının bir uzantısı olarak geldi bulunduğu yere.
***
Öte tarafta yer alan
Clinton da başka bir sorun. Bir kere demokrasi bir yana, bal gibi bir
hanedanlık Clintonlar. Bill Clinton, başkanlıktan ayrıldıktan sonra vakfı
250 milyon doların üstünde para toplamış.
Püriten, yani kuruşunu sayan, israftan kaçınan, tutarlı, tutumlu Amerikalı bu durumdan dehşete düşüyor.
İkincisi,
Barack Obama bile Clintonların yörüngesinde kaldı. Evet, Hillary Clinton ile çekişti ve o Başkan seçildi ama '
ABD derin devleti'nin bu işlere karışmadığına kimse
inanmıyor. Neticede Clinton da şimdi Hillary için kampanya yapıyor. Hal böyle olunca Hillary'nin
kibrinden geçilmiyor.
Dört yıl önce
Hillary'nin başkan olmasını toplumun
% 70'e yakın kesimi isterken bu oran şimdi
% 25-30 arasında. Yani toplum Clinton'dan soğuyup uzaklaşmış.
Ayrıca bu işlerden zerre kadar anlamayan
Trump bile son dört yılın, sekiz yılın özellikle
dış politikasını eleştirince Hillary kaçacak delik arıyor. Anlaşılan bu işlerden Trump'tan biraz daha iyi anlayan birisi olsaydı karşısında, Hillary yok olup gidecekti. Üstelik hasta, üstelik 70 yaşında.
***
Bütün bunların gelip dayandığı bir nokta var: ABD'de yaşananlar, gerçekleşenler, bir tiyatro sahnesi gibi önümüzden gelip geçerken, belki farklı manada kullanılmıştı ama biraz esnettiğimiz zaman bu duruma fevkalade uyacak bir kavramla açıklanabilir:
kötülüğün sıradanlaşması. Felsefeci
Hannah Arendt bu kavramı geliştirmişti, bağlamı farklıydı. Ama bugüne tastamam oturuyor.
ABD, bütün dünyanın hayret bakışları altında bu seçimi yapacak ve bir sonuç üretecek üretmesine ama asıl soru şu: bundan sonra ne olacak?
Keşke beklemesek, keşke görmesek...