Dünyada yaşananları ihmal ediyoruz.
Oysa sarsılmış, şaşırmış, yerinden oynamış, değerlerini yitirmiş bir dünyada yaşıyoruz. İzlenecek çok şey var...
***
Bütün bunları
post modern dünyanın karmaşası diye tarif etmek mümkün ve geniş ölçüde de öyle.
Varlığı, insanın varlığını, modernlik, bir
problem alanı olarak değil bir
çözüm alanı olarak görüyor ve tanımlıyordu. İnsan,
evrensel ve
tek tip örneklere göre biçimlendirilecek, sorunlar aşılacaktı. Kuşkusuz çok önemsediğimiz ve önemli olduğu su götürmez
Aydınlanma düşüncesinin gelip durduğu kıyı buydu.
Bahsettiğim yaklaşım
modernleşmenin ve gene o
Aydınlanma felsefesinin zeminini oluşturan
eleştirel düşünceyi ortadan kaldırıyordu. Oysa modernleşmenin
en önemli özelliklerinden biri,
Kant'tan
beri devam eden, '
sapere aude' yani 'bilmeye/
sormayacesaret et' sözü ve ilkesiydi.
İnsan soran, sorgulayan bir varlıktı.
Öyle olmak zorundaydı. Çünkü insan ne tek tipli bir varlıktı ne de katı ve kuru.
İnsan,
Heraklitus'tan beri '
panta rei' diyen bir varlıktır. Yani '
her şey akar'
yani her şey
değişir düşüncesine inanır.
Öyledir insan, akışkandır, değişkendir.
Mesele bu değişimin yönüdür. İnsan
geçmişin bütün birikimini yanına alarak geleceğe akar. Modernleşmenin mantığı bu görüşten doğar.
***
Şimdi gelin bütün bunların büyük ölçüde kaynağı olan
Fransa'da '
burka' konusunda yaşananlara bakalım. Plajda burkasıyla oturan kadının polisler, güvenlik görevlileri marifetiyle '
soyulması' aklın alacağı şey midir?
Bunu 'i
kna odaları' 'gerçeğini' yaşamış bir ülkenin insanı olarak soruyorum...
***
Burka tartışması o ülkede büyüyor.
Bunu
Fransa'yı esir almış '
İslamofobi'den ayrı düşünmek olanaksız.
Çoğulcu, demokratik, çokkültürlü bir toplum modelini çok uzun süre, bütün kısıtlamalarına rağmen, yaşamış bir ülkenin, devlet ve toplumun şimdi gelip dayandığı bu nokta hazin. Bunun o meşhur '
cumhuriyetin değerleri' kavramıyla bir ilgisi yok.
Philippe d'İribarne imzasıyla
Le Monde gazetesinde bir yazı çıktı (19
Ağustos). Burkanın bir '
sembol' olduğunu
belirtiyor. (Size tanıdık gelmiyor mu bu tespit?...)
Kadının
tutsak edilmesini,
ikincilleştirilmesini ifade ettiğini belirtiyor.
Bunlar tartışmaya açık, bir
modernist zihniyetin dile getirebileceği görüşlerdir.
Tartışmaya değerdir. Ama yazar, bu tartışmanın sonuçlandırılacağı zamana kadar burkayı kullananın böyle bir muameleye maruz kalamayacağını unutuyor, demek ki.
Demek ki,
hukuk bilinci öyle bir toplumda bile erozyona uğrayabiliyor.
***
Post modern kültür
çoğulculuğu getirdi. Kuşkusuz. Sert modernleşme yanlılarının
o dönemlerde bu anlayışa nasıl
direndiğini bugün gibi hatırlarım. Oysa
post modern kavramını üreten en önemli
düşünürler, tıpkı ona zemin teşkil eden
Yapısökümcü düşünceyi üreten felsefeciler
gibi
Fransa'dan çıkmıştı. Bu bir rastlantı
olamazdı. Bir birikimin sonucuydu. Belki
bir isyanın, başkaldırının.
Öyle anlaşılıyor ki,
devlet de o tartışmada taraf tutmuş. Şimdi
yersizyurtsuzluk, göçebelik, akışkanlık, sınırsızlık kavramlarını üretenlerden intikam almayı dur durak bilmeksizin sürdürüyor. Bütün 'akültürasyonu' 'Fransız' olan bana, hakkı yok
Fransa'nın böyle bir şey yapmaya.
Fransa, titre ve kendine dön!...