Yeni bir demokrasi çağındayız. Artık sandık-seçim demokrasisi yeterli değil. Yeni demokrasi, çoğulculuğun, çok kültürlülüğün, farklılıkların bir arada yaşamasına dayanıyor. Bu çoğulluğu bir arada tutacak, kaynaştıracak, uzlaştıracak, örgütleyecek mekanizmaların bütünü demokrasi. Katılım yeni demokrasinin belkemiği. Yerellik, en küçük ölçekteki birimin katılımcı, paylaşmacı ve oydaşmacı ilişkisi yeni demokrasinin yaşam çevreni (habitusu).
Böyle bir demokrasi anlayışını Türkiye de özlüyor. Makro demokrasi planındaki bazı sorunları hallederek ilerliyoruz. Vesayet dediğimiz yapıyı aştık diyoruz.
Hâlâ kuşkularım var.
Tarihin getirdiği yük ve birikim pek öyle bir çırpıda bazı yasal düzenlemelerle geride bırakılmıyor. Zihniyet denen o kültür asırlar boyunca sürüyor. Makro vesayeti aştıysak bile mikro vesayetler hâkimiyetini koruyor hayatımızda.
Kadın konusu Türkiye'de tam bu noktaya oturmuş durumda. Mikro ve gizli vesayetlerin öznesi kadın!
***
Kadına karşı şiddet bunların en önde geleni. Bir kadının maruz kaldığı şiddetin televizyonlara, uyandırdığı dehşet duygusu nedeniyle, yansımadığı tek bir gün yok.
Aile içi şiddet bütün toplumsal ilişkilerimizin, zihin haritamızın en önemli olgusu. Ötesi yok.
Kocaları tarafından şiddete maruz kalan kadınlar ve kadınlar tarafından şiddete maruz kalmış çocukların toplumunda yaşıyoruz. Neden yakınıyorsak bence kökeninde bu iki olgu yatıyor.
Öte yanda en gelişmiş toplumlarda dahi görülen
cam tavan gerçeği Türkiye'nin haydi haydi gerçeği olmuş durumda. Kadınsanız
iş hayatında ve
toplumsal hiyerarşide ilerlemenizin bir sınırı var demektir.
Toplumsal katılım açısından kim kadınların, Türkiye'de, iyi bir konumda olduğunu söyleyebilir?
Parlamentodaki kadın temsiline bakalım. Yıllar içinde bakalım.
Pozitif ayrımcılığın aleyhinde yazanların,
siyasal doğruluk kavramından bihaber biçimde, sanki uğraşılacak başka konu yokmuş gibi bu konuyu dillerine dolayanların yaşadığı, söz sahibi olduğu bir toplumda
kadının temsil sorunu çözülebilir mi?
Çocuk gelinleri düşünelim.
Okula gitmeyen, gönderilmeyen kız çocuklarını düşünelim.
Tecavüze uğrayan,
gizli şiddete maruz bırakılan kadınları düşünelim.
Toplumsal hayattan kaçırılan kadınları,
üretime katılmayan ve karşılığını alamayan kadın emeğini düşünelim.
***
Bu işler böyle gitmez.
Bu toplumun yarısı kadın. Ve kadınların bu toplumda gerçekten akıl almaz sorunları var. Tümü sadece ve sadece
kimliklerinden kaynaklanıyor.
Türkiye
modernleşmek zorunda.
Neredeyse iki yüz yıldır bu maceranın içinde yaşıyoruz.
Köylülüğü, kırsal alan nüfusunu henüz yeni yeni erittik. Fakat
kentleşme,
kentlileşmemiş insan nüfusu hâlâ bir sorun. Buna bağlı daha onlarca sorun var.
Bütün bunları çözmenin en kestirme yolu
kadın nüfusuyla ilgili sorunları çözmektir.
Son on yılda
siyasal ve toplumsal katılım bakımından elde edilen
doğrudan ve dolaylı başarıyı görmezden gelmeyelim.
Ama bunun
yeterli olmadığını bilelim.
Ekonomik ama öncelikle
toplumsal dönüşümün kadın üstünden başarılabileceğini veya başarılamayacağını unutmayalım.
Kadının yeri soframızda hâlâ öküzümüzden sonra mı gelmeli?