Türkiye bir türlü huzur bulmayan bir ülke olduğundan, Dündar ve Gül'ün AYM kararıyla serbest kalması bu defa yeni tartışmalar doğurdu. Basındaki yorumlar, köşe yazıları meseleyi bu iki gazetecinin tutukluluğundan, serbest bırakılmasından çıkarıp 'baş döndürücü' sonuçlara, yeni boyutlara taşıyor. Hiçbirinin doğruluğunu bilemem. Basın bunun için var. Tartışacak, doğrusunu bulacak.
Kişisel olarak bu iki gazetecinin tutuksuz yargılanmaları gerektiğini düşündüğümden, serbest kalmalarından memnun oldum. Genel olarak bu plandaki herkesin yargılama boyunca serbestiyetini savunduğumdan bir, bir de bahusus gazetecilerin tutuklanmasının Türkiye'ye ne büyük sıkıntılar yaşattığını bizzat dış temaslarımda başıma gelenlerden bildiğim için ayrıca memnun oldum.
Ama her konuyu 'varlık-yokluk' tartışmasına dönüştürme kabiliyet ve maharetimiz ve onun doğurduğu tartışma gerginliği karşısında, dediğim gibi, ürkmemek olanaksız.
***
Bizatihi bu hadisenin de gösterdiği ve bahsettiğim bu durumdan hareketle önemli bir sonuca varması gerekiyor Türkiye'nin, bütün kanatlarıyla birlikte.
Türkiye bundan sonra da
gerginlik- tartışma içinde yaşayan bir toplum mu olacak yoksa yavaş yavaş bu zıtlaşmaları azaltan, daha
barışçıl ve yumuşak bir aşamaya geçen/ geçmiş bir ülkeye mi dönüşecek?
***
Bu sorunun cevabı olumlu olacaksa, yani Türkiye kendi içinde barışmak, uzlaşmak istiyorsa o sonuca
üç aşamada ulaşabilir.
Birincisi, bugün politikada sürdürülen
ideolojik kökenli, çekirdekli sert tutumun
gevşetilmesi gerekiyor. Kimse bildiğinden, düşündüğünden taviz vermesin. Hatta
ideolojik davranışın yumuşatılması dediğim tam da budur:
demokratik meşruiyetin, demokratik
siyasal davranış ve katılımın herkes tarafından benimsenmesidir. Kimsenin kimseye
tehdit olarak algılanmamasıdır. Yani,
siyasal kültürümüzü ve onu hazırlayan
siyasal dilimizi dönüştürmekten söz ediyorum.
İkincisi, Türkiye'nin içeride daha
demokratik bir toplum olmasını sağlayacak şekilde
azınlıklarını, yeni
demokratik taleplerde bulunan
toplumsal gruplarını kucaklayacak biçimde
demokratik bir anayasayla ortaya çıkıp
büyük sözleşmesini yapmasıdır.
1912'den beri devam eden
Türkçü etnisist yaklaşım doğrultusunda zorladığı ve kırdığı
Pax Ottomana'ya (
Osmanlı Barışı) geri dönmenin yollarını bulmasıdır.
Osmanlı bunu şu veya bu yoldan sağladı. Biz bunu
modern, demokratik, yurttaşçı anayasayla sağlayacağız. Bu en geniş manada
Kürtlerle el sıkıştığımız gün gerçekleşecektir.
Üçüncüsü, Türkiye'nin yakın çevresinden,
OD'den başlayarak
dış uzlaşmalarını gerçekleştirmesidir. Bunu temin edecek iki unsur var: yakın planda
OD ile değişen koşullarda yeni ilişkiler kurmak. Biraz daha uzak planda
AB ile bir kere daha güçlü ilişkilere yönelmek.
***
Şunu bilmek şart: dünya bundan
10 yıl önceki dünya değil. İlişkileri, yapısı hızla değişti.
OD'nin son hali bu değişimi hızlandırdı.
ABD seçimleri ona bir daha yeni bir biçim verecek. Bütün bunlar karşısında
2000'leri onca başarılı geçirmiş Türkiye şimdi yeni bir
muhakeme geliştirerek, yeni bir
sıçrama yapacak. Onu biliyoruz.
Maksat hızlı olması...