Uluslar da tıpkı bireyler gibi yakın dönemin 'tecrübeleriyle' düşünür. Toplumlar hatırlar. Geçmişte, yaşanmış bir olayın unutulması ve hayatın o unutuşlarla inşa edilmesi ancak bir patolojidir ve bunun örnekleri tarihte vardır. Ancak büyük bir travma, travmatik bir olay insanı o yaşadığını unutmaya iter. Bakmayın siz, 'balık hafızası' vs denmesine. Türkiye hatırlıyor her şeyi!
***
Türkiye
1990'ları, her şeye rağmen, unutmadı. Ve unutmamak, unutmaktan daha iyidir. Hatırlamak insanın aynı yoldan bir daha geçmemesini sağlar. Aynı hatayı bir daha işlemeyecektir unutmayan insan.
1990'lar kan dökülen, en kirli bir savaşın yaşandığı dönemdi.
2002'den sonra başlayan yeni evrede o olayların
tekrarlanmaması için çok emek verildi. Ama daha ayrıntılı ve nesnel çalışmalardan biliyoruz ki, o engellenmeye çalışılan olaylar tam manasıyla
devletin işgaliydi, devletin hukuk dışına çıkıp '
derine' inmesinin sonucuydu, modern bürokrasiyi
para- militer örgütlerle felç etme girişimiydi.
O hareketin gerekçesi, '
devlet bekası' mantığı içine saklanmıştı. Siyaset bilimine göre onun aracı, şimdi çok farklı ve olumlu anlamlar yüklenerek kullanılan '
devlet aklı' kavramıdır. Eski tabiriyle
hikmet-i hükumet'tir (raison d'etat/ reason of state). Demektir ki, devletin devamı için ne gerekiyorsa, meşru/gayrimeşru, yapılır.
***
Bu mantık o dönemde taleplerini dinamik hale getiren
Kürt siyasetine saldırdı.
Faili meçhuller bu anlayışın sonucuydu.
Asker ve diğer emniyet teşkilatları bu anlayışın içindeydi. Öyle olunca da kan oluk oluk aktı.
Güneydoğu bir cehenneme döndü.
2002 sonrasının büyük gelişimi bu anlayışı geriletmesindeydi. Yaratılmış siyaset boşluğu aşılırken,
2007'de bile
siyaset dışı güçlerin siyaseti etkileme, siyaseti biçimlendirme girişimleriyle sarsılıyordu Türkiye.
28 Şubat, 2007'de
Gül'ün cumhurbaşkanlığını erteleme girişimi hep o kesimin siyasete ve devlete hâkim olma arayışının uzantısıydı. Ama 2007 seçimlerinden başlayarak düzen değişti. Kim ne derse desin o kesim geriledi, hiç değilse kendisini örttü, kapadı.
Bugün
Tahir Elçi cinayeti işte akla o kanlı,
kirli tarihi getiriyor. 1990'ların yıldırıcı, kahredici dönemini hatırlatıyor insanlara. Bazılarının söylediği gibi
tarih tekerrür etmiyor. Ama
hafıza benzer olayları görünce çağrışımlarla malum bir iz üstünde ilerliyor. Üstelik bu noktaya büyük
çözüm sürecinden geçip geldik. O
umut döneminin ardından yaşanan bu olay daha da yakıcı, daha da yıkıcı.
***
Bu olayı
PKK'nın gerçekleştirdiğini iddia ediyor yetkililer. Olabilir. Ama belirttiğim o
hatırlayan hafıza bazen
inanma güçlüğü çekiyor. En azından geniş bir toplum kesimine hâkim olan 'duygu' bu.
O zaman yapılması gereken şey çok belli: devletin/ hükümetin ne zaman mümkünse dönüp o
barış sürecini yeniden başlatması. Kürtler arasında
inandırıcılık böyle sağlanabilir. Savaş isteyen, savaşın uzamasından medet uman bir
PKK varsa onun oyunu da bu yoldan boşa çıkarılabilir. Daha da önemlisi cuma günü ayrıntısıyla ele alacağım üzere
OD meselesi de bu yoldan yeni bir mecraya dökülebilir.
Uzun sözün kısası, iş, hendeklerle mücadele etmeye dönmüşken ve
Kürt kesimi dahi o hendeklere karşı çıkarken çözüm meselesinin (zorluklarını elbette biliyoruz) daha fazla geciktirilmesi sadece ve sadece durumu daha da vahimleştirir.
Zor soruna kolay çözüm... budur!