Şöyle düşünelim. Önce bir kıyamet senaryosu anlamı taşıyan şey gerçekleşti ve Rus uçağı düşürüldü. Sonra Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı. Hiç gereği olmayan, tepeden tırnağa yanlış bir karar ve tutumla. Ardından 1990'lardan bu yana, Hrant Dink'in öldürülmesinden bu günlere en kötü şey cereyan etti ve Tahir Elçi öldürüldü.
Daha o meşhur açıklamasını yapıp 'PKK terör örgütü değildir' dediği sırada yazdığım bir yazıda bu açıklamanın üstüne bu şekilde gidilmesinin yanlış olduğunu, elbette PKK'nın bir terör örgütü olduğunu ama 'kaç tane PKK bulunduğunu' iyi sorgulamamız gerektiğini dile getirmiştim. Önümüze gelen her konuyu, her tutumu, her düşünceyi mahkemelere, soruşturmalara, hükümlere bağlamanın yanlışlığına dikkat çekmiştim.
***
Nihayet kör bir talih kör bir kurşunla tecelli etti ve
Tahir Elçi, bütün
iyi niyetine, ılımlılığına rağmen öldürüldü. Öldü. Bu hadisenin o kadar çok boyutu var ki, insan hangi birini ele alacağını şaşırıyor. İki noktaya değineyim.
Birincisi
güven meselesi. Tahir Elçi'nin bir '
tesadüfle' öldüğü belirtildi. Ben '
resmi açıklamalara' itibar eden biriyim. Muhakememi o noktadan başlatırım. Öyle deniyorsa öyledir, ikinci bir açıklamaya kadar. Ama gelin itiraf edelim,
Tahir Elçi profilinde bir kişinin, hele şu son tartışmaların ardından, öldürülmesi çok ciddi, çok sarsıcı bir
güven bunalımı doğuruyor. Açıklama doğru olsa bile çok ciddi bir '
inan(dır)ma/ ma sorunu' yaratıyor. Bunun genel olarak
toplum vicdanı üstünde ama özellikle
Kürt halkı arasında ne kadar yıkıcı sonuçları olduğunu inkâr etmek mümkün mü?
***
İkincisi, şu bahsettiğim şartın, halin bugünkü
OD koşullarında kazandığı yeni boyut.
OD'da
Türkiye sadece
Rusya tarafından değil açık açık söyleyeyim
ABD tarafından da
şiddetle sıkıştırılıyor. ABD hiç gizlisi, saklısı olmaksızın
Kürt kartını PYD, YPG üstünden oynuyor. 2002'den beri yazıyorum. Amerika, OD'da,
Türkiye'nin Güneyinde bir Kürt bölgesi oluşturmak istiyordu. Tam o noktadayız. Rusya'nın maksatlarına hiç değinmiyorum bile. Bir an önce yatışmasını istediğim açık bir savaş içindeyiz onunla.
Bu şartlar altında Türkiye'nin kullanacağı bir tek koz kalıyor. İçerideki Kürtlerle, şimdi uluslararası literatürde kullanılan tabirle söyleyeyim, '
Türkiye Kürtleriyle' Türkiye'nin en iyi şekilde geçinmesi. Onları kazanması.
***
Bunun tek bir yolu var:
Kürtlerin demokratik haklarını elde etmesi. Bununla birlikte, yazarken, bu cümlenin bile artık
eskidiğini görüyorum.
Kürt meselesi artık sadece bir
demokratikleşme meselesi değil.
Yeni OD yapısı içinde, evet, her şeye rağmen,
demokratikleşme tek dayanağımız, tutunacak tek dalımızdır. Ama muhtemeldir ki, ondan daha ötesine geçen oluşumlar, talepler, beklentiler artık kapının eşiğindedir.
Türkiye'nin maksadı, olacaksa da, o
güneyindeki Kürt bölgesinin üstünde kontrol kazanmaktır. Bunu ancak içeride Kürtlerle kurduğu
ilişkinin düzeyiyle elde edebilir. İçeride zıtlaştığı bir Kürt kitlesi varken
Irak ve Suriye Kürtleri ile (
İran'ı dile bile getirmiyorum) daha öteye giden bir ilişki kuramaz. Ancak savaş durumunun devamını isteyebilir. Durum bu kadar sorunludur.
O nedenle... Keşke
Tahir Elçi yaşasaydı...