Yıllardır yaza yaza belki bıkıp usandığımız ama anlatamadığımız hadise büyük (makro) siyaset konularının mikro alanlardaki, çok daha küçük diye görülen, yeteri kadar önemsenmeyen günlük ilişkiler düzeyindeki kısıtlamalar giderilirse yerli yerine oturacağıdır. Onların başında da Kadın konusu, olgusu, sorunu gelir.
***
Başka türlü nasıl düşünülebilir?
Toplumsal örgütlenmelerin ve
toplumsal bilincin mikro düzeydeki odak noktasını kadınlar oluşturur. Sadece toplumsal gelişim tarihini irdeleyen
sosyal antropolojinin değil
modernleşmenin de en önemli gerçeklerinden biri budur. Ve bu koşul bizim için sonuna kadar geçerlidir. Çünkü kadının
sosyo-kültürel geçmişimizdeki yeri bellidir. Ama ondan önemlisi
modernleşme serüvenimiz hâlâ devam ettiğinden kadınla olan '
hesaplaşmamız' da hâlâ devam ediyor.
Nedeni belli:
sosyal bakımdan
modernleşiyoruz ama
ataerkil, patriarkal bir yapıdan geldiğimiz muhakkak. O özelliğimiz modernleşmenin kadınla,
kadının toplumsallaşmasıyla kesiştiği noktada çok ciddi, hatta çok vahim kısıtlamalar getiriyor. Açın bakın modernleşmenin
kentteki izdüşümlerini işleyen mesela çok eski
Peyami Safa romanlarını
kritik, kötücül karakterin kadın olduğunu göreceksinizdir. Dekoru ise
apartmandır.
***
Bu duygunun hâlâ devam ettiğini söylemek mümkün. Büyük
göç dalgalarıyla ezilen kitlelerden söz ediyoruz.
Feodal yapının hâkim olduğu bölgelerden kente gelip yerleşmiş bu nüfusta
kadın -erkek çelişkisi had safhada bugün. Kadın hâlâ
kötülüğün kaynağı olarak görülüyor.
Yeni hayatın getirdiği zorlukları aşmaya çalışan ailelerde kadına yeni görevler, sorumluluklar düşmekte, onlar da bunu
şehir ve çalışma hayatına karışarak yerine getirmekle uğraşıyor.
Kadının yeni rolünü ilk elde eşi /ailesi benimseyen ama
yerleşik kültürün zorlamasıyla bir süre sonra aynı kadına dönük tepkiler göstermeye başlayan erkek tipi, davranışı, modeli bu nüfusun en belirgin niteliğidir.
O zaman
şiddet geliyor.
Kadın ölümleri geliyor. Bu akıl almaz cinayetleri besleyen bir de toplumsal yapı var. Haydi bunları kabul etmiyoruz, aşmaya çalışıyoruz diyelim.
Siyasal otoritenin de durumdan rahatsız olduğunu gösteren örnekler elimizde ve çok somut. Fakat bunların münferit tepkiler olduğu, hayli yetersiz kaldığı muhakkak.
***
Tecavüz davalarında verilen kararlar, kabul edilen '
hafifletici sebepler' bir yandan,
basının durumu öte yandan içinde yaşadığımız çıkmazı ağırlaştırdıkça ağırlaştırıyor. Evet, basının durumu başlı başına bir dert. Geçenlerde genç bir
müzisyen kadın öldürüldü:
Değer Deniz. Ailesinin ısrarı genç kadının evine giren kişinin
cinsel saldırısından sonra öldürüldüğü yolunda. Odur veya diğeridir, bilemem. Beni ilgilendiren haberin basının ancak
küçük bir bölümünde ve
sorunlu bir şekilde yer bulmasıdır. Haberi verirken basın şarkıcı kadının yalnız yaşadığını, işte müzisyen olduğunu belirtme 'ihtiyacını' duydu...
Bunlar olacak şey değil. Muhafazakâr bir dünyanın ve kabullerinin
aile öncelikli olmasını anlarım. Ama
toplumsal katılımı ve siyasallaşmayı son 20 yılda
kadın üstünden gerçekleştirmiş bir kesimin bu konudaki tereddüdünü, ihmalini ve bu tür 'mazeretler' beyan etmesini anlamam olanaksızdır ki, daha böyle çok örnek verebilirim...
Öyle: genel olarak Türkiye, özel olarak muhafazakâr kesim, basın bir
kadın sınavından geçiyor; konuları,
demokrasi, etik ve modernleşme..